Zaman dediğin nedir ki” başlıklı Dar Açı yazımda şöyle yazmıştım: “Tanrı gökleri ve yeryüzünü, suları, çeşitli bitkileri, gökcisimlerini, toprağın, denizin ve havanın tüm hayvanlarını ve en nihayet insanoğlunu yarattığı gibi, zaman kavramını da yarattı.”
Bu yazımda ekliyorum: Tanrı ayrıca kötülüğü ve şeytanı da yarattı. Her şeye gücü yeten, insanoğlunun her yaptığını ve hatta niyetini bilen Yüce Yaratan’ın kötülüğe hâkim olamayacağını, şeytanın ve kötülüğün O’ndan bağımsız hareket ettiğini düşünmek mümkün müdür?
Özgür irade kavramına inanıyorsak, gerçekten hür bir seçim yapabilmek için karşımızda iyinin yanı sıra kötünün de bulunması şarttır. ‘Kötü’ olmasaydı, yapacağımız tüm seçimler ‘banko’ iyi olurdu. Meleklerin özgür iradesi yoktur, bilir misiniz sevgili okurlar? Neden yoktur peki? Kötünün ne olduğunu bilmediklerinden ve dolayısıyla kötüyle alâkaları olmadığından, özgür iradeye ihtiyaçları yoktur da ondan. Aynı nedenden ötürü Tora’ya da ihtiyaçları yoktur. Melekler bu yüzden insanoğlunu kıskanır. Oysa bilmezler ki özgür irade sadece bu dünyada var ve gerekli; öteki âlemde elimizden alınacak.
Kötülük yapmanın iyilik yapmaktan çok daha kolay olduğunu fark ettiniz mi hiç? Ya da birine kötü davranmanın iyi davranmaktan daha zahmetsiz olduğunu? Külfetli bir işi üstlenmektense bahaneler üretmek; dargın ya da kızgın olduğumuz biriyle karşı karşıya geldiğimizde selâm vermektense yüzümüzü çevirmek; borç isteyene, paramız varsa bile geri ödemez korkusuyla yalan söylemek; korkularımızla yüzleşmektense onları çevremizdekilere de aşılamak; özel hayatımızı sır gibi saklarken başkalarınınkini çarşaf gibi gözler önüne sermek; insanların güzel huylarını aramak yerine onlara hep en kötüsünü yakıştırmak; mutlu kişilerin yüreğine endişeyi sokmak ve böylece huzurlarını bozmak; derdi olanlardan köşe bucak kaçmak... Bu tür bir liste yapmanın bu kadar kolay olabileceğini bilmezdim; inanın daha saatlerce devam edebilirim.
Peki, şeytanın aslında içimizde yaşadığını fark ettiniz mi? Vicdanımızın hemen yanı başında çöreklendiğini? Ne kolay şeytana uydum deriz... Şeytan dürttü... Pişmanlık duyduğumuzda vicdanımızı kızgın demirlerle dağlayarak bize acı çektiren odur aslında. “Cehennemde ateş yoktur” demiş bilge bir kişi. “Herkes kendi ateşini bu dünyadan götürür.” Doğru söze ne denir? Oysa karizmatik kişiler için “onda şeytan tüyü var” diyen de biziz.
Garibandır şeytan. Durup dururken “bacağını kırar, pabucunu ters giydirir, kulağına kurşun dökeriz” (yoksa sıkar mıyız, tam bilmiyorum).
Ve Tanrı, parayı da yarattı, sevgili okurlar. Hem de Kendisine rakip olsun diye... Şeytan yeterince güçlü bir rakip değildi çünkü. “Yahudilerin tanrısı paradır” türünden mesajlar alırız zaman zaman. Canımızı acıtmaktır amaç ama tanrı sözcüğünü büyük harfle yazdınız mı, iş tamamen farklı bir boyut kazanır. Bunu yapanlar ‘kime’ hakaret ettiklerinin farkında mıdır acaba?
Şimdi, parayı Likyalılar buldu, hem de bırakın Yaratılış’ı, insanlık tarihinin başlamasından bilmem kaç bin yıl sonra demeyin, ne olur. Paradan önce değerli madenler yok muydu? Her çeşit ürün takas edilmiyor muydu? Para ile alışveriş de bir takas türü değil midir?
Peki, paraya bir tek Yahudiler mi düşkündür? Böyle düşünenler, Yahudilerin dünyada kaç kişi olduğunu sanıyor acaba? Desem ki dünyadaki Yahudilerin sayısı toplam dünya nüfusunun yüzde birinin dörtte birinden azdır... şaşırır mısınız? Ha, uzaydakileri bilemeyeceğim ama yeryüzünde durum bu. Dolayısıyla dünyanın dört bir yanında paraya ve güce tapan, şan, şöhret ve gösterişe düşkün olan milyarlarca kişi arasında Yahudiler de olsa ve gözünü para bürümüş Yahudilerin sayısı toplam Yahudi nüfusunun dörtte biri olsa bile, dünya nüfusuna kıyasla oranları sıfıra çok yakın demektir. Kaldı ki az önce sözünü ettiğim ‘dörtte bir’, tamamıyla uydurduğum, hiçbir bilimsel veriye dayanmayan ve son derece abartılmış bir orandır.
Yahudilerin tanrısı paradır diyenler bilir mi ki Yahudiler sabah akşam dua ederken Kutsal Olan’ın şu emrini tekrarlar: “Tanrın Aşem’i bütün kalbin, bütün ruhun ve bütün varlığınla seveceksin.”
Bütün varlığınla derken akla ilk gelen fiziksel mevcudiyetimiz olsa da, aslında kastedilen paramız, pulumuz, malımız ve mülkümüzdür. Kutsal Olan’ı bütün varlığımıza rağmen; ya da varımızı yoğumuzu O’nun uğruna feda edecek kadar; ya da paramızı pulumuzu, ihtiyaç sahiplerine O’nun uygun gördüğü şekilde dağıtacak kadar seveceğiz.
Ve Tanrı parayı yarattı ki, insanoğlunun sınavı daha da zorlaşsın.