" (...) Türk askerlerinin silah ve beslenme açısından epey yoksul oldukları halde ölmekten korkmayıp dürüstçe cesurca savaştıklarını anlatıyorlar çoğu. Amaçsız ve hedefsiz askerlerin dağınıklığı Türklerin azmi karşısında direnemiyordu. Anzaklar, çok kan dökmenin ve çok sayıda kayıp vermenin utancıyla, koca bir hiçle yarımadayı ve savaşı bıraktılar (...)"
Geçenlerde Anzaklar’ı araştırdım. Anzaklar, yapı itibari ile savaşçı ülkelerin çocukları değildi. Ordu barışçı ülkelerde doğup büyümüş, yağız gencecik insanlardan oluşmaktaydı. İngilizlerin emri ile karada çarpışmak için Çanakkale’ye gönderildiler. Tanımadıkları bir milletin, kendi yurduna sahip çıkmak isteyen etten duvar Türklerin karşısına çıkarıldılar. Anzaklar’ın annelerine babalarına yazdıkları mektupları okudum. Bilinçsizce geldikleri bu toprakların aslında ne kadar güzel olduğunu, Türk askerlerinin silah ve beslenme açısından epey yoksul oldukları halde ölmekten korkmayıp dürüstçe cesurca savaştıklarını anlatıyorlar çoğu. Amaçsız ve hedefsiz askerlerin dağınıklığı Türklerin azmi karşısında direnemiyordu. Anzaklar, çok kan dökmenin ve çok sayıda kayıp vermenin utancıyla, koca bir hiçle yarımadayı ve savaşı bıraktılar.
Askeri güç denince eskiden asker sayısına bakılıyordu, ancak günümüzde uydu gözetleme sistemlerinin iyiliğine, uzun menzilli füzelerin fazlalığına vs bakılıyor. Etten duvar oluşturulacak, süngülerle çarpışılacak savaşlar geride kalmış gibi duruyor. Buna rağmen, azimli, hedefi doğru kavramış askerlerin daha başarılı olacağı gerçeği halen devam ediyor. Bu durumda bedelli askerlikle ilgili bir yasa çıkmasını olumlu bir başlangıç olarak görenlerdenim. Ümit Boyner gibi ben de fırsat eşitliği açısından bu yasayı sorunlu bulsam da iş güç sahibi, vergi veren, yüksek eğitimli ve askerlik becerisi olmayan kişilerin zorunlu olarak askere gitmesinin orduya katkıdan çok külfet olabileceğini düşünüyorum. Kazancıyla, becerisiyle askerlik sanatına katkıda bulunabilecek pek çok genç, sadece fiziksel olarak silah tutmak istemediği için askerliğini ötelemeye çalışıyor. Hâlbuki askerlik adaletli şekilde yeri doldurulabilir bir göreve dönüştürülebilir.
Tamam, askerlik sadece askerlik olarak geçmiyor ülkemizde. Asker ocakları bir eğitim öğretim yeri. İnsana okulda göremeyeceği gerçekleri gözlemleme fırsatı veriyor. Veya eğitim alamamış gençlere, askerlik bir pencere açıyor. Yemekhane, tuvalet ve yatak kültürü, tarih bilgisi gibi konularda aydınlatıyor. Askerde sıkı dostluklar gelişiyor; herkes kendisinden farklı olanı gözlemleme fırsatı buluyor... İnsan kendisi oluyor, o yüzden askerlik anıları bıkılmadan aktarılıyor.
Hala her askerlik çağına gelmiş erkeğin zorunlu olarak askere çağırılması gerekli midir? Yoksa her gencin kendi becerisi doğrultusunda bir sivil hizmette bulunması düşünülebilir mi? Fiziksel veya psikolojik yetersizliği yüzünden askere gidemeyen gençler, afet bölgelerinde hastanelerde hizmet verebilir. Bunu ayrımcılık olarak değil de profesyonelleşme olarak algılayabilirsek bence mümkün. Acemilikte öğrenilen bilgiler ile her genç temel eğitimini tamamlamalı, ama profesyonel olarak eğitilmiş, bilgisi becerisi ve en önemlisi vizyonu askerlik olan kişilerin ülkeyi daha başarılı koruyacaklarına inanıyorum. Ve onlara bu hizmetleri karşılığında profesyonel bir işte kazanacakları kadar iyi bir ücret ödemek de kaçınılmazdır. Askere bedava iş gücü diye bakılması çok üzücü. Amaç iyi yetişmiş insanları askerde harcamak değil, sivil bir işte kazanacakları kadar geliri kazanmalarını sağlamak olsa, buna fon sağlamak için de bedelli askerlik bir yol olsa fena mı olurdu?
Geçim kaynağına sahip çıkan her birey daha başarı odaklıdır. Ekonomik yapılanma profesyonelleşme ile birleşince ortaya daha verimli bir tablo çıkar…