Bugün sizlerle geçmişteki “ben” e kısa bir yolculuk yapacağız. Bundan tam 11 sene evvel daha lisede bir öğrenci iken Dostluk Yurdu Derneği’nin o zamanlar Osmanbey’de bulunan lokalinde olduğum bir akşam, “Kula” oyunun provasına denk gelmişti...
Bugün sizlerle geçmişteki “ben” e kısa bir yolculuk yapacağız. Bundan tam 11 sene evvel daha lisede bir öğrenci iken Dostluk Yurdu Derneği’nin o zamanlar Osmanbey’de bulunan lokalinde olduğum bir akşam, “Kula” oyunun provasına denk gelmiştim. Provayı meraklı gözlerle izleyip biter bitmez önceden adını duyduğum yönetmen İzzet Bana’nın yanına gitmiştim. Kendisine yurtdışında tiyatro kursu gördüğümü, mutlaka bu oyunda ufak ta olsa bir rol almak istediğimi belirtmiştim. İzzet Beyde o genç delikanlıyı reddetmeyip bir dahaki oyunda senelerin Dostluklularının arasında elimde bir çay tepsisi ile beni oyuna monte etmişti. O zamanlar senelerce kulaklarımdan silinmeyecek Kula şarkılarını öğrenirken “Kula 930” müzikalinin hayatımı nasıl değiştirebileceğinin farkında değildim. Oyunun zaman zaman gece geç saatlere kadar süren provaları esnasında çoğu kez babamın İzzet Bana’nın cep telefonunu arayıp saatten dolayı şikâyet etmesini, İzzet ağabeyin sakin bir şekilde alttan alması bir yana, her prova ayrı bir keyifle geçmekteydi. Cemaatimizin yakından tanıdığı meşhur “Moiz” karakteri Jojo Gözcü ağabey, kendilerini hayranlıkla izlediğim Rozet Hubeş, Forti Barokas ve adını sayamadığım birçok yetenek ile aynı sahnedeydim. Bu oyunla ilk defa İzmir’de farklı bir seyirci karşısına çıkınca aslında ne kadar da güzel bir iş yaptığımın farkına varmıştım.
Kula oyunu bitti, Dostluk Yurdu Derneği yeni projelere çalışmaya başlamıştı. Kula’dan kalan en ufak rolü ile “Çaycı Kazım” ismini o ekip unutmamıştı. 2003 yılında babamın cenazesinde Neve Şalom’da gelen çelenklerin arasında “Dostluk Yurdu Derneği Yönetim Kurulu” adına gördüğüm çelenk bunun bir göstergesiydi. 2003 ile 2006 yılları arasında derneğin değişen lokaliyle yaşanan ayrılık sonrası 2006 yılı ağustos ayında İzzet Ağabey’den gelen bir son dakika telefonu ile kendimi bu kez yepyeni daha genç bir ekibin içinde bulmuştum. Kula’dan sonra çıtayı daha da yükselten “Masada” müzikali dev kadrosu, dönen sahnesi, canlı orkestrası, muhteşem dekoru, AKM salonunda gösterimi ile hepimizin hayatını değiştirdi. “Masada” müzikali her ne kadar maddi imkânların desteği ile bir görsel şova dönüşse de içimde hep Judeo-Espanol şarkıları ile bir Moiz oyununda oynamanın özlemi olmuştur. “Masada” müzikali bitti. Dostluk Yurdu her sene daha az bütçeli ama yine en az onun kadar emek sarf edilen “Kazablan”, “Bu Balık Başka Balık” isimli oyunlarıyla başarılarına devam etti. Değişmeyen tek şey ise tüm günün yorgunluğu ile farklı uğraşlardan gelen genci yaşlısı bu topluluğun akşam dernekten içeri girince aynı ortak uğraş için gönül vermesiydi.
Peki, bütün bunları size neden anlattım dersiniz? Geçtiğimiz hafta bu sene ilk kez geçici yeni lokalinde Dostluk Yurdu Derneği’nin “Votka-Limon” oyununun çalışmasına ve yönetim kurulu toplantısına katıldım. Derneğe girer girmez o tanıdık yüzler beni karşıladı. Natan Siliki, Erol Eskenazi, Viktor Nasi, Moris Levi ve daha adını sayamadığım o kemik kadro “Kazimiko” nerelerdesin diye yine aynı sıcaklıkla şakalaştık. Oyuncularımız genç yönetmen Ferit Koen’in yönetiminde pür dikkat çalışırken aynı anlarda ise diğer salonda yönetim kurulu bu seneki oyunun bütçe görüşmelerini yapmaktaydı. İşte tam o sırada dernek tiyatrolarının önemini tekrardan sizle paylaşmanın gerekliliğini düşündüm. Bir düşünsenize hiçbir ücret almadan haftanın bazen bir bazen daha fazla günü kimi zaman gecenin geç saatlerine kadar süren çalışmalara katılıyorsunuz. Kimisi başrol oyuncusu, kimisinin ise genelde benim gibi hele oyun müzikal ise muhteşem sesinden dolayı sadece birkaç repliği var. Çalışılan ortam gerçek bir sahneye göre aslında yetersiz ama başarı azmi onları asla yıldırmıyor. Oyunun son aşamalarına gelince bu sefer oyun yönetim kurulu karşısında görücüye çıkıyor. Nitekim Selim Hubeş’in bir prova sonrası hepimize “En son ne zaman bir tiyatroya veya operaya gittiniz?” sorusunu hiç unutmam. Ardından dekor ekibi, fedakâr hanımlarımızdan oluşan kulis ekibi, ışık makyaj derken bir bakmışsınız size dev kadro oluşuveriyor.
Asıl hedef kitlesi Türk Musevi Cemaati ise bir oyunun başarıya ulaşması için sadece iyi olması yetmez. Oyun günlerinin o akşamki maç, dizi gibi birçok çekici etkinlik ile çakışmaması için kılı kırk yardırılır. Bu aşamalardan sonra sıra biletlerin dağıtımına gelir. Protokole hangi sıraları ayıralım? Numaralı mı numarasız mı satalım? Hangi fiyata satarsak hem en azından masraflar çıkar hem de cemaat ilgi gösterir? Gençleri nasıl çekebiliriz? Sponsorlara yapılacak teşekkürler, hazırlanacak plaketler, premier, gala derken tüm senenin emeği görücüye çıkar. Tüm bu aşamada kimi cemaat üyelerimizin “Bu sene tek derneğin oyununa gideceğim, onlara söz verdim, kusura bakmayın.” demesi ise hem verilen emeğe haksızlık, hem de kendi ayağımıza kurşun sıkmaktır. Dostluk Yurdu Derneği, cemaatimizde tiyatro adına her zaman çıtayı yükselten kurum olmanın yanında geçen sene açtıkları ‘Tiyatro Okulu’ ile de minik kalplere tiyatro ile hayatı anlatmaktadır. Bize bu süreçte düşen görevin ise en azından orada tanıdıklar var, bu sene onlara gidelim demek yerine ayrım gözetmeksizin sadece verilen emek adına o koltuklara yaslanıp güzel bir gece geçirmek olduğunu düşünüyorum. Bir düşünsenize şu ana kadar Dostluk sahnesinden yetişmiş ne kadar çok genç yetenek var cemaatimizde?
Yetişkinler bu sene “Votka-Limon” isimli oyunları ile Selanik’ten İstanbul’a bir aşk hikâyesi ile 11 Şubatta “perde” derken, aynı hızda da miniklerin “Kula” oyununun çalışması devam ediyor. Kim bilir “Kula” da bahara yetişirse Kula semtinde kaybolmakta olan Yahudi kültürü değerlerimizi de bu sayede küçük kardeşlerimize öğretmiş oluruz. Geçirdiği değişimlere rağmen 46. yılına 7 Şubatta umutla “Merhaba” diyecek Dostluk Yurdu Derneği’ne şimdiye kadar kapısından girmiş girmemiş herkesi geleceğe umutla bakmak için bekliyoruz. Gelin hep birlikte profesyonel ruhlu amatör oyuncularımızın bu seneki heyecanlarına alkışlarımızla ortak olalım. Günlük hayatın yapay dertlerinden kurtulacağımız aşkı, sevgiyi, mutluluğu kısacası kendimizi bulacağımız yerde tiyatro sahnesinde buluşalım. Geçmişiniz, geleceğiniz sizi siz yapacak her şey o tiyatro sahnesinde… Arkanıza yaslanın, size ait olan her şeyi yaşanmışlıkları, anıları, acı ve mutlu tüm anları asla keşke demeden tekrardan hatırlayın.