Tana ESKİNAZİ ALALU
Hepimiz farklı geçmişlerden, farklı yaşantılardan geliyoruz ve farklı özelliklerimiz var. Ancak dünyada var olabilmek için dünyaya, topluma adapte olmamız gerekiyor. Canlıların belirli ortam koşullarında yaşama ve üreme şansını artıran fiziksel yapılar, davranışlar gibi kalıtsal özellikler kazanmasına adaptasyon deniyor. Canlılar beslenme, barınma, avlanma, üreme ve düşmanlarından korunma gibi yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için adaptasyon gösteriyorlar. Wikipedia’da bulduğum bu tanıma şöyle bir örnek vermiş. Örneğin deve kuşları çok hızlı koşabilmek için uzun ve güçlü bacaklara sahiptir. Penguenler perdeli ayakları sayesinde hızla yüzer ve deri altlarında depoladıkları yağ, soğuk ortamlarda vücut sıcaklıklarını korumalarını sağlar. Aynı ekosistemde yasayan canlılar hayatta kalmak için benzer adaptasyonlar geliştirir. Biz de çocuklarımızla aynı bölge ve şartlarda yaşamamıza rağmen, bizim gerçeklerimizle onların gerçekleri arasında farklar var.
Bu farkların en önemlisi ve benim de en çok zorladığım, teknolojidir. Benim için telefon sıkıştığım zaman bir mesaj iletme aletidir. Bilgisayar ise, araştırma yapacağım, yazıyı düzgün yazıp kaydedip saklayabileceğim, insanlarla yapmam gerekenler için mailleşeceğim, uzakta olan veya kötü hava şartlarında ulaşamadığım insanlarla konuşup bağlantı kuracağım bir araçtır. Yani bunlar olmazsa da dünya sonu değil.
Çocuklarım için ise teknolojinin anlamı çok farklı, teknoloji onların yaşamını bir parçası. Ders çalışırken iPod’da müzik dinliyorlar. Bilgisayarda araştırma yapıyorve yazı yazıyorlar diğer tarafta arkadaşları ile chat’leşiyorlar. Onlar teknolojinin içine doğdular, onlar için hep vardı. Teknoloji olmadan bir dünya düşünemiyorlar. Bu anlamda yenilikleri öğrenmek onlara zor gelmiyor. Yaşadıkları ortamdan her zaman daha iyi bir ortama uyum sağlama eğilimi içindeler. Onlar için teknoloji daha iyi bir ortam yaratmaya yardımcı oluyor. Bizim için ise buna adapte olmak oldukça efor sarf etmek anlamına geliyor, çünkü biz bu araçlar olmadan da yaşadık ve ayakta kalabildik. Çocuklarımız için değil de, böyle adaptasyon zorlukları yaşayan, hayatının ortasında veya hayatının geri kalanını iyi geçirmek isteyen insanlar için ne mümkün?
Zaman değişiyor, dünya değişiyor. Hayatta kalma şartları değişiyor. Herkes her zaman ‘online’. Dünya bir bütün. Bilgi teknolojileri geleceğin ekonomilerini oluşturacak. Bazı işler yok olmaya yüz tutarken bazıları da büyüyecek, herkes için yeni kurallar oluşacak. Örneğin şimdiden herkes istediği zaman istediği bilgiye ulaşabiliyor. O zaman belki de bundan sonra bilgiden daha farklı bir şeylere ihtiyaç olacak. Ama biz bu kurallarla büyümedik. Ne olacak? Coğrafyalar değişiyor, toplumlara ait bazı karakteristikler değişiyor, teknoloji değişiyor, ticareti yapılan malların tabiatı değişiyor, yapılan aktiviteler hep dünya çapında oluyor. Bunlar da ekonomik kuralları ve gerçekleri değiştiriyor. Dünyayı bilmek, coğrafyayı, tarihi, kültürü bilmek önem kazanıyor. Yeni işler, meslekler ortaya çıkıyor.
Ancak, ne olursa olsun insanların her zaman istekleri olacak. Yeni dünya da bu istekleri yerine getirmek için kendini organize edecek. Dünyadaki bütün ülkeler bu yeni değişime adapte olmaya çalışacaklar. Her şeyin geliştiği yeniliklerin hızlandığı bu zamanda konservatif kalmak biraz pahalıya mal olacak. Bağlantıda olmak farklılığı ve yeni bağlantılara açık olmayı gerektirecek. Peki, zorlananlara ne olacak? Umutsuzluğa mı kapılacaklar? Sanırım adaptasyonun en önemli özelliği bildiklerinize dört elle sarılmamak, bırakmak ve artık işe yaramadıklarını kendimize kabul ettirmemiz. Yapılacak tek şey, şunu kendimize sormak. İşe yarayan ne? İnsanlar ne istiyor? Ben ve benim gibiler ne istiyor? Gelecek acaba geçmişten daha iyi olabilecek mi?
Bütün büyük yaşamlar, aileler, işler ve ülkeler bu umut ve inançla var oldular. Umut ve inanç, başarılı oluşumlardaki en önemli iki etkendir. Nasılsa gün geçtikçe geleceğin geçmişten daha büyük ve iyi olacağına insanları ikna etmek, yukarıdaki sebeplerden dolayı zorlaştı. Bu fikre katılanlarla katılmayanlar arasındaki fark, bu fikre katılanların gelecek ile ilgili bir vizyonları olmasıdır.
O zaman vizyonların var olması için hayallerinize yer vermeniz gerekiyor. Hayalleriniz ne? Bunula ilgili ne yapacaksınız? Hayalleriniz kazara orada değil, onların muhakkak orada olmasının bir nedeni var. Biz, insanlar rüyalarımız sayesinde ilerliyoruz. İnsanların işe gitmesinin, çalışmasının, üretmesinin, diğer insanları mutlu etmeye çalışmalarının sebebi rüyalarına daha rahat ulaşabilmektir. Bunu durdurduğumuz zaman yaşamdan uzaklaşıyoruz.
O halde rüyalarınızı ve etrafınızdaki insanların da rüyalarını keşfetmeye başlayalım. Aileniz, arkadaşlarınız, çalışanlarınız, iş arkadaşlarınız, müşterilerinizle bu konuyla ilgili konuşun. Sadece konuyu açmak bile onları tekrar rüyalarına bağlanmalarına olanak sağlayacaktır. Böylece daha iyi ve büyük geleceğimiz başlayacaktır. Hayal kurduğumuz zaman!