Üstünüze sağlık tam bir yıl oldu.
Evde bir adım yerde düşüvermiştim. Hem de ne düşme!.. Yeni yeni yürümeye başlayan bebekler gibi. Tek fark; onlar hemen kalkarlar, bana ise vinç lazımdı. Elimi yere destek yaptığım için omuzum geriye doğru çıkmış (postérieur çıkık!..) ve omuz başım (humerus!..) ezilmiş.
İlk gittiğim 40 yıllık uzman bile topu taca attı. “Araz kalabilir. Ben yapamam!..” dedi. Neyse… El ve Mikrocerrahi’dekiler her şeyi hallettiler çok şükür!..
“Her şerde bir hayır vardır” derler ya, doğruymuş.
Ağrılar, masajlar, fizyoterapi falan derken hızımı alamayıp 63’ümde spora başladım.
Bir yıldır haftada üç İzmir Swissotel’in ‘Spa’sına spora gidiyorum. Reklama girerse girsin. Hararetle öneriyorum. Mükemmel bir tesis!..
“Personal Training” diyorlar orada parayla yapılan eziyete. Çıktığımda üstümdeki tişörtü gören “Giysilerinle duşa mı girdin?” diye soruyor!..
Laf aramızda “Aaa Rafael… Sen burada ne arıyorsun?” diye soranların ise oracıkta ümüğünü sıkıvermek geliyor içimden.
İtiraf edeyim çok da hoşuma gidiyor. “Mazoşist” oldum galiba!.. Eskiden normal insanlar gibi omuzum ağrır, ara sıra boynum tutulurdu falan. Şimdi bedenimde ağrımayan tek bir kasım bile yok!.. 64 yıldır varlıklarını bile bilmediğim kaslarım, eğitmenimin tercih sırasına göre kendilerini tanıtıyorlar.
Bir eğitmenim var ki dostlar başına!.. Adı Ekin. Çin İşkencesi uzmanı!.. Öyle şirin masum göründüğüne bakmayın. Her derste farklı bir kasımı bana tanıtmak için gece gündüz deli gibi çalışarak yeni yeni hareketler icat ettiğine adım gibi eminim!..
İnsan bedeninde tek bir gram bile yağ olmaz mı? Bu kızda yok!.. O lastik gibi vücudu ile icat ettiği hareketi çocuk oyuncağıymış gibi bana gösteriyor ve 95 kiloluluk bedenimle aynısını yapmamı istiyor.
İstemekle kalsa iyi. İnat diz boyu!.. Eninde sonunda yaptırıyor da!.. İki ders arası her hareketim bana onu hatırlatıyor!..
***
Düşüşümden bu yana kendimi daha farklı dinlemeye başladım.
Nasıl farklılıklar yakalamaya başladım kendimde, inanamazsınız!.. 60+ olanlar beni anlayacaklardır umarım.
Örneğin birkaç yıl evvel arabadan “şak” diye iniverirdim. Şimdi öyle mi ya? Kolay şey değilmiş. Bir yerden destek almak ve bacaklarının üzerine dikilmek gibi bir ameliye gerektiriyormuş.
Dizlerimden “krik, krak” benzeri sesler geliyor bir süredir. Bazen kilitlenir gibi oluyorlar. Doktor radyografide eklem kenarındaki hafif beyazlıkları göstererek. “artroz başlangıcı” dedi gülümseyerek. Gülümsenecek bir şey varmış gibi. Üstüne de “bununla yaşamaya alışacaksınız Rafael Bey!..” demez mi?
Hiç bilmezdim. Dizlerimizin hemen arkasında “Baker kisti” denilen bir kesecik varmış. Dizlerde ödem oluştuğunda bu kesecik dizdeki ödemi kendine çeker ve şişermiş. Şiştiğindeki o gerginlik hissi ile haşır neşirim bir süredir. Birbirimizi çok sevdik. Artık dillerini anlamaya başladım. Zıvanadan çıktıklarında soğuk kompreslerle sakinleştiriveriyorum onları.
Eskiden eşim bir söküğü dikeceği zaman ipliği iğneden geçirmem için bana verirdi. Geçenlerde bir iğne-iplik buldum orta yerde. Yeni iğnelerin deliklerini ne kadar küçültmüşler farkında mısınız? İplikler de oldukça kalitesiz. Üstelik birbirlerine yaklaştıklarında neden bir titreme tutuyor bunları? Birbirlerine kavuşma heyecanı herhalde!..
Kahveye bayılırım!... Çok özeldir kahve benim için!.. O kadar özeldir ki bilmediğim yerde kahve içmemeyi yeğlerim. Kahvesi iyi kavrulmuş olmalı!.. Özenle pişirilmeli. Bir yolu, bir yordamı vardır kahve pişirmenin!.. Fincan taşarcasına ama taşırmadan doldurulmalı. Bir süredir kimse beceremiyor artık fincanı gereğince doldurmayı. Kravatıma damlıyor hanımdan laf işitiyorum.
Geçenlerde iki oğlum önde ben arkada arabadayız. Hemen arkamdaki hoparlörden hafif bir müzik sesi geliyor. Aralarında konuşuyorlar.
Neden bu kadar yavaş konuşuyorlar bunlar? Duymamı mı istemiyorlar? Kulak kabartıyorum ama nafile!.. Aniden: “Ne dersin baba?...” Nasıl yani?Neye ne derim?
“Oğlum kıssana şu müziğin sesini!..”
“Aaa açık mıydı farkında bile değilim babacığım!..”
Kullanmayı becerirseniz bir de avantajı var bunun. Artık rahatlıkla duymak istemediklerimi duymamış gibi davranabiliyorum. Onlar da duymadığımı, bilmediğimi sanıyorlar. Hehhh!.. Kaçın kurasıyız biz?
Nihayet şekerim sınırları zorladı. Uzun zamandır heyecanla ne zaman başaracak diye yakından takip ediyorduk. Raporu alır almaz bizim Moris’e telefon ettim. Aile doktorumuzdur Moris Şen. Maliyet düşürmek için “alo doktor” yaparız biz İzmirliler ara sıra. Her viziteye üç telefon promosyon gibi!.. “Glucophage”a başlayabileceğim müjdesini verdi gülerek. “Hayırlı uğurlu olsun, güle güle kullan Rafael Abi” dedi yeni bir dişim çıkmış gibi!..
Nasıl bir meretmiş ki aynen Lipidor’un kolesterolümü indirgediği gibi bu da şekeri düzenliyormuş? Prospektüsü bir okuyayım dedim. Multifocal gözlüğümün en altından bakmaya çalışmama rağmen ı ıhhh!.. Güpegündüz de olsa ışık yeterli olamıyor bir süredir. Lambayı yakınca harfler, gözüne ışık tutulan tavşan gibi donakalıp netleşiverdiler. Ne kadar da küçüldü son zamanlarda şu prospektüslerdeki yazılar değil mi?
Çevremdeki insanlar ne kadar da çok ilaç içiyorlar. Allahtan ben o kadar çok içmiyorum. Sabah kahvaltı ve akşam yemeği ile yeni eklenen şu Glucophage’ı bir kenara bıraksak… Durun bir düşüneyim. Sabah ofise gittiğimde İclal Hanım kahvemle birlikte bir Coraspin getiriyor. 40 yaşından sonra herkesin alması gereken bir ilaç bu zaten!.. Bir de bypass’ımdan sonra Moris’in bir préventif olarak verdiği Atacand var. İki tane küçücük ilaç. İçmesem bile olur. Akşam Glucophage ile birlikte bir de Lipidor alıyorum kolesterolüm için. Ara sıra bir de Prosek içerim midem için. Yatmadan evvel de bir buçuk Unisom alırım uyumak için. İşte bu kadarcık. Ha bir de vitaminler var!..
Eşim Suzan bir süredir ayaklarına bacaklarına krem sür diyor. Baktım haklı. Ayaklarım ve bacaklarımın alt kısmı kuru kuru. Hafif buruşukça gibi. Elimi sürtünce pul pul dökülüyor. Krem sürüyorum pırıl pırıl oluyor. Hafiye gibi kadın benim hatun. Sürmeyince hemen dikleniyor. Nereden de anlıyor diye düşünürken itiraf etti. Siyah çoraplarıma yapışan pullar gammazlıyormuş beni!..
Bir de komodinimin üstündeki saatin vida sorunu var. Eskiden saatçi tornavidası ile arkasındaki kapağı tutan minimini vidayı söker pilini değiştirirdim. Sonra da vidanın başını parmaklarımla tutup yuvasına sokar tornavida ile sıkıştırırdım. Şimdi ise o adi vidaya bir şeyler oldu. Parmaklarımın arasında durmayı reddediyor!.. Yuvaya yerleştiremiyorum. Ben de en kısa zamanda gidip ucu mıknatıslı yeni bir tornavida seti alacağım. El mi yaman, bey mi yaman görecek!..
Ne dediniz?
Yaşlanmak mı?
Yok canım daha neler?