Her İsrail eleştirisini antisemitizm sınıfına sokmak doğru bir yaklaşım değil. İsrail de eleştirilebilir, eleştirilmelidir de, doğrulara ulaşma adına. Lâkin Günter Grass’ın davranışına ne demek gerekir, kararsız kaldım...
er şey 2006’nın yazında başlamıştı. “Yazdığı karanlık hayat hikâyeleriyle tarihin unuttuğu yüzü ortaya çıkardığı için” 1999’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan, Almanya’nın yaşayan en ünlü yazarı Günter Grass o yıl bir ‘soğan soymuştu’.
Ve ondan sonra da İsrail’in “yeni Wagner”ine aday olmuştu.
Zira, otobiyografik ‘Soğanı Soymak’ adlı eserinde 60 yıllık suskunluktan, daha doğrusu gizlilikten sonra, 1944 ve 1945 yıllarında, 17 yaşındayken Nazi ordusunun, genç askerlere yer veren elit bir bölüğünde savaşa katıldığını itiraf edecekti. Savaşın bitimine doğru yaralı bir Nazi askeri olarak Amerikan esir kampına düşer. Sonra da hayatını yeniden kurarak 60 yıl boyunca bu olaydan hiç bahsetmez.
“Ölüm kamplarından hiç haberiniz olmadı mı?” sorusuna, “ceza kamplarını duymuştum ama hiç bir şekilde ölüm kampları olduğunu bilmiyordum” der 2006’da. Oysaki, örneğin Auschwitz’in varlığı cümle alem tarafından 1943’ten beri biliniyordu. Günter Grass, “savaşın bitiminden çok sonra gerçeği öğrendim ve utandım” der.
Grass, etrafında olup biten korkunç olumsuzluklar karşısında büyümek istemeyip hep çocuk kalmak isteyen Oscar’ı anlatan “Teneke Trampet” eseriyle ünlenir ve sonra ününe ün katar, sol politikalara angaje olmasına rağmen. Hatta, Doğu Alman halkının kapitalizmin hücumuna uğrayacağı gerekçesiyle iki Almanya’nın birleşmesine bile karşı çıkar.
İsrail Devleti’ni ise 1967 Savaşı’na kadar destekler. O tarihten itibaren ise tipik sol söylemli İsrail eleştirisi kulvarına girer.
Grass, geçtiğimiz yıl kendisiyle yapılan bir söyleşide 2. Dünya Savaşı’nın aslında Alman ırkına büyük zarar verdiğini, tam 6 milyon Alman askerinin öldürüldüğünü söyler. Grass, buradaki 6 milyon sayısı ile katledilen 6 milyon Yahudi ile kıyas yoluna girerek Holokost’u önemsizleştirme çabasına da girecekti; Freudiyen bir bilinçaltı dürtüsüyle.
Ve bu yıl tam Pesah Bayramı öncesi Grass son darbeyi vurur. Avrupa’nın en ünlü gazetelerinde, ‘Söylenmesi Gerekenler’ adlı sözde bir şiir yazarak, İsrail’in dünya barışı için büyük tehlike olduğunu söyler. Hatta edebi (!) eserinde Almanya’nın İsrail’e denizaltı satmasını da eleştirir. Ve şiirin sonunda “bugüne
kadar sustum çünkü hep antisemit damgası yemekten çekindim” der. Nazi geçmişinin 60 yıllık suskunluğundan sonra başka meselelerde susmamaya karar verir!
Günter Grass, kendi ülkesinin sol kesiminden bile hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaşır. Hatta, İsrail’in en saygın muhalifi olan arkadaşı Tom Segev’den bile hiç ummadığı bir eleştiriye maruz kalır.
Ünlü Alman tarihçi Michael Wolffsohn şöyle der: “Grass’ın bu Pesah öncesi tavrı, Yahudiler için aynı bayrama atfen, hamursuzun Hıristiyan çocuklarının kanıyla yapıldığına dair ünlü efsaneye gönderme yapıyor sanki. O, hiç bir zaman Yahudi halkının dostu olmadı. İsrail’e 1971’de ilk ziyaretinde bile Holokost’tan bahsetmemiş, İsrail halkına tarihi ve ahlaki konularda ahkâm kesmeyi tercih etmiştir. İsrail eleştirisinin her zaman antisemitizmle suçlanması doğru değildir. Lâkin Grass ne dersiniz deyin, bir sözde şiirin arkasına sığınarak antisemit bir söylem geliştirmiştir.”
Alman Sağlık Bakanı ise, “2. Dünya Savaşı”ndan sonra Almanya’nın karşılaştığı ve onca ortaya çıkan acı gerçeğe rağmen hala bu denli önyargılı ve inatçı kalması anlaşılır değildir” der Grass için.
İsrail ise meseleye en vurucu darbeyi Grass’ı ‘istenmeyen adam’ ilan ederek gerçekleştirir. 1952’de çıkarılan ve geçmişinde Nazi oluşumlarında görev almış Almanların İsrail’e girişini yasaklayan yasaya atfen Grass’a İsrail’i yasaklar, tipik bir İsrailvari, hayatta kalabilme refleksi gösterir; tıpkı en ufak bir varoluşsal tehlike gördüğünde gösterdiği büyük çaplı müdahaleler gibi.
Böylelikle İsrail, ünlü ve tescilli antisemit Richard Wagner’in eserlerine uyguladığı yasaktan sonra, bu kez bir başka ünlü Alman’a hayattayken ülke yasağı getirmiş olur.
Karar tartışılabilir tabii ki. Yasakların antisemitlerin veya antisemitizmle suçlananların gerçeğini değiştirmeyeceğini, aksine konumlarını daha da güçlendireceğini unutmamak lâzım...
Günter Grass, “Teneke Trampet”te, 2. Dünya Savaşı’nın sonuna doğru Berlin’de bir sığınakta, her şeylerini kaybetmiş Almanların soğan soyma partileri düzenleyerek, gözyaşlarına boğulduklarını anlatır.
Kendi soğanını da 2006’da soyar.
Bu soğanın bugün, soyula soyula cücüğüne ulaşılmış durumda.
Lâkin, iyice koyulaşmış ve çok kötü kokuyor Herr Grass...
twitter.com/basyazar