Hepimizin içinde küçük bir çocuk var sessizce duran onu keşfetmemizi bekleyen…
Siz onunla karşılaştınız mı? Ben karşılaştım. Varlığını çoktandır unutmuşum. İçimde bir küçüğün yaşadığının farkında bile değilmişim. Sarı saçlı, mavi gözlü, açık mavi elbiseli, beyaz soket çoraplı ürkek, çekingen, sevgi dolu, fark edilmeyi ve sevilmeyi bekleyen güzeller güzeli bir küçük kız meğer orada beni beklermiş. Meğer o korktukça ben korkarmışım, o geri çekildikçe ben de geri gidermişim, onun yapamadıklarını ben de yapamazmışım. Tek istediği farkına varılması, sevilmesi, ona sarılınması, güzel sözler söylenmesi, onunla oynanması imiş…
Karşılaşmamız çok muhteşem oldu. Onu hissettiğim an önce bana küskün gözlerle, bu kadar sene boyunca onu unutmuş olmamın kırgınlığıyla baktı. İçim parçalandı. Onun orada olduğunu bilmiyordum ki… Bana güvenmek istercesine uzaktan sessizce süzdü beni önce. Sonra çekimser birkaç adım attı. Gözlerimizle konuştuk biz. Neden gelmedin diye sordu o bana? Neden beni yalnız bıraktın, ben çok korktum burada, çok sıkıldım, hep yalnız oynadım. Hep seni bekledim ama sen yoktun. Ben de gözlerimle ondan özür diledim onun varlığını unuttuğum, onu ihmal etiğim, bunca yıl uzak kaldığımız için. Uzun bir süre birbirimize uzaktan bakarak tanımaya, keşfetmeye çalıştık birbirimizi. Sonra o çekinerek bir adım attı, bir adım daha ve koşarak boynuma sarıldı. 40 yıllık özlemimizi giderircesine ağlayarak sarıldık birbirimize. Dakikalarca ağladık, ayrı kalmanın hüznü ve birbirimizi bulmanın ve bir daha hiç ayrı kalmayacak olmanın sevinci ile… Sonra bir anda o küçük kız “hadi oynayalım” diyerek beni kahkahalara boğdu. Biz oynamaya başladık, gözlerimizde yaşlarla… Ayrılırken birbirimizi ne kadar sevdiğimizin ve hep beraber olacağımızın huzuru ve farkındalığıyla birbirimize hoşça kal dedik. Onu orada bırakırken huzurunu, anlaşılmış ve sevilmiş olmanın mutluluğunu, içindeki umudu öyle hissettim ki… Kendimi öyle bütün hissettim ki... Kendimi öyle sevdim ki…
Şimdi artık sık sık bir araya geliyoruz. Birbirimizin farkındayız. Ve de çok mutluyuz.
Hepimizin içinde farkına varılmayı bekleyen bir küçük çocuk var. O kendini bize belli etmek için elinden geleni yapıyor. Onun hissettikleri bizim hislerimiz oluyor. Onun korkuları, yorumları, yalnızlığı, sevilmek ve anlaşılmak ihtiyacı, bizim aynı duyguları yaşamamızın nedeni oluyor. Kendi içimizde bölünmüş hissediyoruz kendimizi onun farkına varmadığımız sürece. Bir parçamız eksik kalıyor. Bir kez onun farkına varınca her şey bir başka oluyor. Kendi küçüklüğümüzün ebeveyni olmayı bir düşünün. Kendi çocuklarımıza duyduğumuz koşulsuz sevgiyi kendimize duyduğumuzu hissedin. Kendini sevmek duygusu öyle bir şey işte!
Hiç kendinize bir oyuncak aldınız mı bu aralar? Çocuklar en çok oyuncak alınmasını sever. Bu hafta gidin bir oyuncakçıya, inceleyin bütün oyuncakları ve içinizdeki küçüğe istediği oyuncağı seçme şansını verin. Bırakın oynasın/oynayın o oyuncakla gönlünüzce. Sonra çıkarın küçüklük resimlerinizi ortaya. Seçin içinden kendinize en yakın hissettiklerinizi ve koyun onları gözünüzün göreceği bir yerlere. Unuttuğunuz küçüğü hatırlamak için bir süre o resimleri seyredin. Kaldırmayın o resimleri ortadan ta ki içinizde bir şeylerin kıpırdamaya başladığını hissedene kadar. Sorun yakınlarınıza o küçük nasıl biriymiş? Neler yaparmış? Nelerden korkar, neleri severmiş? Uslu muymuş, haylaz mı? Sonra arayın onu içinizde. Daha çok oyun oynayın. Daha çok gülün. Bırakın küçük size daha çok yakınlaşsın. Sonra bir gün benim gibi siz de kucaklayın onu. İkinci kez doğun! Daha bütün, daha sevgi dolu, anlaşılmış, sevilmiş, güven içinde ve huzur dolu olarak…
Tüm sevgimle…