Hiç düşündünüz mü ne gördüğünüzü kendi bakışlarınızda? Onu gördüğünüzde gözlerinizi mi kaçırıyorsunuz ya da hep mi elem var gözlerinizde? Bir çift gözün bize olan bakışlarıdır onun tek gerçekliğini veren, bunu çok iyi bilir ama inkâr ederiz bazen. Çok azımız o bakışların anlamını kavrayıp Tanrı’nın kendi siluetine verdiği o duyguları fark eder. Korku mu, elem mi, çaresizlik mi, acı mı, sevgi mi, mutluluk mu ya da aşk mı hepsi sadece o bir çift gözün size bakışında gizlidir.
Bir insanı gerçekten tanımak mı istiyorsunuz? Onun gözlerinin nasıl baktığını izleyin. Gözleri hiç ışık almayan kapalı bir göz oda gibi mi yoksa her baktığında size güven veren bir ışık kaynağı mı? Yanı başından geçen mutlu bir çift gördüğünde nasıl bakıyor? Doğaya, ağaçlara nasıl bakıyor? Ondan bir lokma yemek bekleyen bir kedi veya köpeğe… Peki ya kundağında uyuklayan bir bebeğe? Aşk ile şehvet arasındaki bakış farklarını ayırabiliyor mu gözleri? Yoksa gözlerini affedebilecek ‘öbür’ gözleri mi arıyor bakışlarında? Size baktığında acıyor mu gözleri daha evvelden göze alamadıklarından?
Şu hayatta göze alamadıklarımız hep gözlerimizi acıtıyor. Kimi zaman unutmaya çalıştığımız o duygular, hafızamızın derinliklerinde uzak sürgünlere gönderdiklerimiz bakışlarımızda bizi ele veriyor. Kimi zaman da geleceğe uzanan bir köprünün başında onun bakışlarında cesaretimizi gösteremediğimizden o köprüleri yakıyoruz. Gözlerine baktığımızda bize mutluluk verenleri görmezden geliyoruz.
Hiç düşündünüz mü nasıl bakıyor gözlerimiz? Bundan 60 sene evvel fırınlarda yakılmış cansız bedenlerin fotoğraflarını görünce… Bir terör saldırısından sonra telaşla çocuğunu veya eşini arayan bir annenin acı dolu gözlerine nasıl bakıyor gözlerimiz? Çaresizlikle mi, utançla mı yoksa korkuyla mı? Benim tek suçum ‘öteki olmak’ mı diye haksızlığına isyan edenin, baskıyı, tehdidi, hakareti, darağacına gitmeyi bile göze alıp meydan okuyanın bakışlarında ne görüyorsunuz? Gözleriniz kabul ediyor mu haksızlığı?
Hayata, aşka, dostlara, düşmanlara nasıl bakıyor gözleriniz? Size yalan söyleyenlere, sizi korkutanlara, nefretle size doğru uzanan intikam oklarına… Pas parlak gökyüzüne, güneşe, aya, dolunaylı bir gecede yıldızlara… Kelepçelere, hapishanelere, sokak çocuklarına, hastalara, engellilere, ambülânslara… Nerede benim İstanbul’um, nereye gitti o eski komşularım diyen yaşlı bir hanımefendiye?
Sizin de sadece bakışlarınızla mutlu edebildiğiniz biri var mı bu hayatta? Ya da sadece size o bir çift gözün bakması ile içinizi kıpır kıpır eden birisi? Size baktığında gözlerinin içi gülüyor ve hala ona onu ne kadar sevdiğinizi söyleyemediniz mi? Gözlerinizin birbirine değmesi için halen neyi bekliyorsunuz? Onun gözlerinin size mutluluğu vereceğinden eminken neden başka gözler arıyorsunuz etrafta?
Gözlerimizi zorla kapayıp kör gibi dolaşmayı tercih ediyoruz yaşadığımız hayat boyu.
Sabah evden çıkarken komşumuza bakıp bir “günaydın” demek veya bir kavganın ortasında sinirlenmeden karşımızdakinin gözlerinde sıkıntıyı anlamak külfet geliyor çoğumuza… Hepimiz daha cesurca baksak gözlerimize, kaçırmasak gözlerimizi yanı başımızdaki gerçeklere belki de sonraları daha az ‘keşke’ demek zorunda kalacağız. Bizi her zaman gözlerimiz ele veriyor bu hayatta, kelimelerle anlatamadıklarımızı bir göz kırpma, kaçamak bir bakış anlatıyor karşımızdakine.
Şimdiye kadar gözler beni hiç yanıltmadı. Gözlerine baktığımda gözlerini kaçırmayıp bana gülebilen herkese cesaretle yaklaştım. Asıl korktuklarım ise ya gözlerini kaçıranlar ya da gözlüklerinin üstünden bakmaya çalışanlar oldu. Sevdiğim kişiye ise kelimelerin tükendiği yerde bakışlarımla ima etmeye çalıştım kendi gerçeklerimi… Peki, sizin gözleriniz nasıl bakıyor dış dünyaya, hiç aynada gözlerinize bakıp merak ettiniz mi? Hangi duygu gizli gözlerinizde doğan her yeni günde? Siz de uzaklardan şu nostaljik şarkının melodisi duyar gibi misiniz? Gözler kalbin aynasıdır…