Çok’lar beni her zaman ürkütmüştür. Çok zengin, çok parlak, çok zeki. Veya tam tersi; çok fakir, çok garip, çok zayıf… Hayatta en fazla sorunu olanlar bu çizgidekilerdir. Çok zenginin çok sorunu olduğu gibi, çok fakirin de hayata direnmesi zordur. Her ne kadar hırslı insanları takdir etsem de, hırs iki yanı keskin bir bıçakmışçasına ürkütür. Öte yanda, elindekiyle yetinmesini bilen mutlu ama çok küçük bir zümre de var. Aslında formül çok basit. Ama biz onu karmaşık hale getirmeye bayılıyoruz.
***
Anne tarafından aile ağacımı birkaç nesil geriye götürebildiysem de, ne yazık ki baba tarafım için aynını söyleyemem. Her nedense babamlar akrabalarından kopuk yaşarlardı. Bu sebepten bir kısmını hiç tanımadım. Tanıştıklarım ise aile dolayısıyla değil, kişisel ilişkilerdendir.
Hayati Vili Kamhi’nin ölümüne çok üzüldüm. Henüz gerçekleştirebileceği çok iş vardı. Genç sayılırdı; çok kültürlü ve çok insancıldı. Gerçi kendisiyle hiçbir tanışıklığım olmadı. Ancak oradan buradan küçük kırıntılar size kişi hakkında fikir veriyor. Cenaze törenini basından izledim. ‘Çok’ kalabalıktı; takke takmayanlar çoğunluktaydı; özel korumaların ‘çok’luğu ise ürkütücüydü. Ve geride ‘çok’ üzgün bir aile vardı. Mekânı cennet olsun.
Aynı gün annemle sohbet ederken, ‘İyi ki, Lea bu günleri görmedi,’ dedi. Birkaç sene önce vefat eden Lea Moskoviç, Hayati ve Cefi Kamhi’nin anneleriydi. Lea ile annem gençlik yıllarını Taksim’deki Fidan Apartmanında komşu olarak geçirmişlerdi. Aile ağacına dönüş yaptık. Hafızam yanıltmıyorsa Lea Moskoviç’in babası Josef Moskoviç (sanıyorum Cefi Kamhi onun adını taşır) dört kardeşmiş. Babaannem Matilda Zonenberg Beresi ile kuzenlermiş. Toprakları bol olsun, kardeşlerden sadece ikisini tanıdım. Sonra gelenlerle de bağlantı koptu. Tarih tekerrürden ibaret. Aynı durum çocuklarım için de geçerli. Anne tarafı akrabaların çoğunu tanırlar. Babanınkilerin çoğunu bilmezler. Kabahat da onların değil. Gerçi, arkadaşlar bazen akrabadan daha hayırlıdır. Gene de insan nereden geldiğini bilmeli.
***
Uzun bir ömür yaşadı. Belki de iki kez yaşadı diyebilirim. Temerküz kamplarından hayatta kalmayı başarmış bir insandı Lazar Ruso. Yalnız toplumumuzun değil, Nişantaşı’nın da vazgeçilmez simalarındandı. Birkaç sene önce yitirdiği çok sevdiği eşinin ardından da prensiplerinden ödün vermedi. Dürüstlük onun yaşam biçimiydi. Çeşitli vesilelerle Klara ve rahmetli Elie Perahya’nın evinde bir araya geldiğimiz bu çok özel insanı rahmetle anıyorum.