Geçtiğimiz hafta İsrail sınırı yakınında on altı Mısırlı askerin ölümü ile sonuçlanan saldırı, Mısır’ın üvey çocuğu Sina’nın Ortadoğu’nun stratejik öneme sahip bölgelerinden biri olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu saldırı, Mısır’ın yeni cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin ulusal güvenlik konusundaki ilk önemli sınavı, ayrıca Müslüman Kardeşler’in seçim zaferinden sonra Mısır-İsrail ilişkilerinin geleceğiyle ilgili ilk test oldu.
Geçtiğimiz hafta İsrail sınırı yakınında on altı Mısırlı askerin ölümü ile sonuçlanan saldırı, Mısır’ın üvey çocuğu Sina’nın Ortadoğu’nun stratejik öneme sahip bölgelerinden biri olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu saldırı, Mısır’ın yeni cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin ulusal güvenlik konusundaki ilk önemli sınavı, ayrıca Müslüman Kardeşler’in seçim zaferinden sonra Mısır-İsrail ilişkilerinin geleceğiyle ilgili ilk test oldu.
6 Gün Savaşında İsrail tarafından ele geçirilen Sina Yarımadası 1982 yılında tamamen Mısır’a teslim edilmiş, 1979 İsrail-Mısır Anlaşması’na göre de silahsızlandırılmıştı. İki ülke barışının simgesi olarak görülen bu bölge turizm ile kalkınırken, Mısır Hükümetinin Sina’daki yatırımlarda etnik olarak farklı olan yerel halk yerine diğer Mısırlıları tercih etmesi, zorlu bölgeyi çok iyi tanıyan Bedevilerin para kazanmak için kaçakçılığa yönelmesini hızlandırdı.
Diğer taraftan 2005 yılında İsrail’in Gazze’den tek taraflı çekilmesi, uluslararası terör örgütlerinin iştahını kabartan ve Sina’ya ‘yatırım’ yapmalarını başlatan ana gelişme oldu. İsrail-Mısır ablukasından sonra Gazze ekonomisinin bel bağladığı tüneller, ticaret dışında insan ve silah kaçakçılığıyla öne çıkarken, turizmden uzaklaşan Bedeviler için de en önemli gelir kaynağı haline geldi.
Arap Baharının başlamasıyla güvenlik boşluğu yaşanan Sina’da küresel terör örgütleri güç kazanıp birkaç yıl öncesine kadar dindar bile olmayan Bedevilerden kendilerine birer ordu kurdu. Libya’dan kaçırılan silahlar ise Bedevilerin eline geçti.
İsrail Ordusu’nun sınırı geçmeye çalışan teröristleri durdurabilmesi önemli bir başarıyken, teröristlerin Gazze destekli olması Mısır ile yakınlaşmaya başlayan Hamas için büyük bir darbe oldu. Ablukayı hafifletmeye söz veren Mursi, bu saldırı sonrasında Gazze sınırını kapattı, Bedevilerle anlaşarak Gazze’ye açılan tünelleri yıkmaya başladı.
Saldırının ardından görevden alınan Mısır İstihbarat Şefi, İsrail’den saldırı konusunda uyarı geldiğini itiraf etti. İsrail’in bölgenin boşaltılmasını tavsiye etmesi ve Mısır’la böyle bir bilgiyi paylaşması, Müslüman Kardeşler ve Hamas’ın saldırıda Mossad’ın parmağı olduğu iddialarını çürütüyor.
Teröristler Mısır askeri üniformaları ile saldırıyı gerçekleştirirken, amaçları İsrail’in kayıp vermesini ve Mısır’a karşı bir operasyon düzenlemesini sağlamaktı. Böylece iki ülke ilişkileri bozulacak, beklenenin aksine henüz din devleti ilan etmemiş Mursi yönetimi zor duruma düşecekti. Ancak saldırıda İsrail’in hiç kayıp vermemesi Mursi’nin ‘İsrail’in koruyucusu’ tenkitini almadan teröristlerle savaşmasını kolaylaştırdı.
Bu saldırı, İsrail ve Mısır arasında Mübarek dönemindeki askeri ve istihbarat ilişkilerinin devam ettiğini ve Sina’daki teröre karşı iki ülkenin beraber hareket ettiğini de gösterdi. Hatta iki ülke arasındaki işbirliği daha da güçlendi. İsrail, Mısır’ın bölgeye asker, silah ve helikopter sevkiyatına yeşil ışık yaktı. Böylece Mısır Sina’da 1979’dan beri en güçlü konumuna ulaştı ama daha da önemlisi bu avantajını İsrail’e saldırmak için kullanmadı.
Egemenliğe saldırı olarak tanımladığı olayın ardından Mursi, üst üste yaptığı operasyonlarla bölgenin kontrolünün Mısır’a ait olduğunu herkese ilan etti. Halk baskısı da eklenince ordu bile gittikçe güçlenen Mursi’ye karşı duramadı. Savunma Bakanı ile Genelkurmay Başkanı emekliye sevk edilirken cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlayan yasa da kaldırıldı.
Hamas ve Mısırlı generaller bu gelişmelerde en büyük kaybedenler olurken, ülkesinde ipleri eline alan Mursi ve görevini yerine getiren İsrail-Mısır Anlaşması en büyük kazanan oldu. Ordu baskısı ve kısıtlanmış yetkilerden kurtulan Mursi ise artık gerçek anlamda Mısır’ın cumhurbaşkanı oldu. Üstelik zayıflatılan ordu yönetimi ile Mursi’ye karşı darbe olasılığı da zayıfladı.
Mısır’ın geleceğinin şekilleneceği bu kritik dönemde Mursi’nin önünde artık sadece Müslüman Kardeşler’in din devleti kurma ideolojisine bağlı kalma veya seçim sonrasında söylediği gibi “Herkesin başkanı olma” vaadini gerçekleştirme arasında seçim yapmak kaldı.