Kredi kartına dört taksit

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
25 Temmuz 2012 Çarşamba

İnsanlar neden sıcak yaz aylarında evlenirler? Hiç anlamam. Gelin için hazırlanması zor. Gelen giden misafire cefa. Dini tören öncesi bekleme yerinde yelpazeler havada uçuşur. Kâğıt mendillerle, akan makyajlar muhafaza edilmeye çalışılır. Sonrasında açık bir mekânda kutlama yapılacaksa ebeveynler için karın ağrısıdır; ya yağmur yağarsa, ya poyraz eserse… Böyle bir günden kalan en güzel anı, sonradan çerçeveye girecek olan gelinin rüzgârda uçuşan duvağıyla damadın gözlerinin içine baktığı klasik  fotoğraftır. Gene de çevremdeki bekârların sayısını gördükçe, ‘evlensinler de hangi mevsimde olursa olsun’ diyesim geliyor.

İnsanlar niye sıcak havada ölürler gibi abes bir soru soramıyorum tabii. Takdir-i ilahi.

Geçtiğimiz hafta bir arkadaşımın annesine son görevimi yerine getirmek için Kilyos Mezarlığına gittim. Oraya ilk gidişimdi. Yol hayli uzundu. Midraş’a girmeden önce biraz soluklanmak için bahçede oyalandım. Çevrede başka mezarlıklar bulunduğundan,  yan sanayi dalları da gelişmiş. Yolun tam karşısına baktığımda, tasarlanmış birkaç mermer mezar örneği duruyordu. Üstlerinde bir tabela, ‘Mermer, dekorasyon işleri, mezarlar; kredi kartına dört taksit.’ Gayri ihtiyari gülmem geldi. Kredi kartı ile gömülme fikri birden çok tuhaf göründü. Oysa önce ayaklarım yere basmalı, gerçeği düşünmeliydim. Günümüzde ebediyete yolculuk bile dört taksitten fazlasını gerektiriyor.

Midraş şimdiye kadar gördüklerim arasında çok daha ferah, tavanı ise gök kubbe şeklinde. Odanın içinde ‘Kadiş’ten başka asılı bir levha görmedim. Ve Rav Adoni’nin Caddebostan Sinagogunda haftanın peraşasını irdelerken, söylediği sözler aklıma geldi. “İyilik yapacağın zaman bunu içinden söyle ve yerine getir. Dile getirip konu edersen, yaptığın iyilik,iyilik sayılmaz ve Tanrı katında bir hükmü yoktur.”

***

Şalom bir abonesini kaybetti. Her abonemiz değerlidir ancak Yakup Kutlar’ın aramızdaki yeri çok farklıydı. Emekli olduktan sonra eşi Raşel Kutlar’la kendilerini hayır işlerine adamışlardı. İyi bir Şalom okuru olan Yakup Bey beğendiği yazıları kesip kendine küçük bir arşiv oluşturmuştu. Gazeteye gelir, muhasebe bölümünün kapısını çalar, Anet Pase ile sohbet ederdi. Ama önce tanıdıklarından topladığı abonman borçlarını teslim ederdi. Bunu kendine görev edinmişti. Sonra da her birimize küçücük sarı çengelli iğnelere geçirilmiş mavi boncuklar hediye eder, “Yanınızda bulunsun,” derdi. Verdiği boncuk hala çantalarımın birindedir. Kendisini iyiliklerle anacağız. Mekânı cennet olsun.

***

Bakıyorum da motorda, deniz otobüsünde çoğu kişi oturur oturmaz çantasından bir kitap çıkarıyor. Kitap editörümüzün gazetede ilanlarını yayınladığı kitaplardan kendi sıralamama göre ilk üçe girenleri gönül rahatlığıyla öneriyorum.

1- Paris’teki Eş (Ernest Hemingway’in intiharla biten yirmi dokuz yıllık yaşamındaki serüveni ve ilk aşkı),

2- İstanbul Kâhini

(II. Abdülhamit’in dokuz yaşındaki danışmanı Eleonora Cohen’in öyküsü),

3- Davacı (John Grisham)

İyi okumalar.