Geçenlerde bir nişana gittim, aslında bir nişan demek olayı çok basite indirgiyor. Bu bir nişan değil, kızımın nişanı.
Geçenlerde bir nişana gittim, aslında bir nişan demek olayı çok basite indirgiyor. Bu bir nişan değil, kızımın nişanı.
Yok bu da olmadı; şimdi gerçekten kızım nişanlandı zannedip, ‘ni un davet’ diye alınan gücenen olur. Şöyle açıklayayım; hani bir klan gibi yaşıyoruz ya, hani hepimiz kardeşiz ya, işte öyle bir şey. Yani bizim ailede nişan filan yok. Olursa haber veririm “no te sikiliyez” küçüktü, küçücüktü, piti piti yürürdü ve biz ona pitili adini taktik... Şimdi artık büyüdü, serpildi, kocaman, güzel genç kız oldu. İşte ben, bizim pitilinin nişanında duygu yüklü anları objektifime hapsetmek üzere oradayım. Laf aramızda iyi ki beni seçti foto için, elimdeki makinenin gücü ile her sahnenin tam orta yerinde duruyor, her şeyi yaki-nen izliyorum. Yemek organizasyonunu Food&More yapıyor, onlar da bizim ekipten. Hep beraber personel odasındayız. Garsonlar, fotoğrafçı, yemek organizasyon; kalabalık, gireni çıkanı belli olmayan bir ortam. Personel yemeğinde ne var acaba? Bari turşu da koysalar kuru-pilavın yanında, bayılırım.
Evin her yanı çiçek kokuyor. Ben diyeyim 50, siz deyin 70, insan boyunda aranjmanlar. Her biri birbirinden güzel, zarif. Hani vardır ya bazı özel günler, duygular, heyecan; mutluluğun kokusu çiçekler… İçindeyken anlayamazsın ne olup bittiğini anı yaşamaktan. Ama ‘an’ geçip gittiğinde fotoğraflara baktığında bir daha, bir daha yaşarsın, yaşadığın her detayı. İşte benim görevim bu. Zor zanaat…
Önce bakıyorum kim ne göndermiş. Sevgili damat efendi gözüme girdi, iki metre yüksekliğinde boliko boliko orkide dolu kocaman bir aranjman, pek bir güzel, pek bir etkileyici. Kız tarafı ailesi, erkek tarafı ailesi, hepsi birbiri ile yarışmış. Çiçekçiler de çeşit ve dizayn açısından işi iyice abartmış. Hatırlıyorum da ben elimde bir dal orkide ile gitmiştim sebeb-i hayatımı istemeye. Geçmiş zaman olur ki hayali cihana eğer.
Bahçeye çıkıyorum, bi o kadar çiçek orada. Bahçe bir süslenmiş bir giydirilmiş, rüya gibi. Da-Vet döktürmüş yine. İnsanın bir daha nişanlanası geliyor. Ağaçlarda loş ışık veren fenerler, yemyeşil çimler üzerinde bembeyaz masalar, üstlerinde orkideler, ortancalar beyaz, mavi, pembe, mor… Yavaş yavaş güneş batıyor… Gökyüzü kırmızıya dönüşmeye başlıyor… Günün en güzel saati… Benimle evlenir misin?
Randevu saatine yaklaşık bir saat kala herkes hazır, kız babası mecburen kravat e kon jaket. Zavallı! Bu sıcakta hiç çekilmez. Anne her zamanki gibi sade ama nadide güzelliği ile göz kamaştırıyor. Pitilimiz ise çok, ama çok güzel ve de çok özel ve dahi çok çekici beyaz ama krem de diyebiliriz; tek omuz açık, yakadan aşağıya inen volanlar, üzerinde parıltılar… Üzerine bir şeyler daha giyecek olursa, giyinmiş kategorisine sokabiliriz. (Siz bana bakmayın ben biraz de-modeyim.) Ben fotoğrafçı olmanın dayanılmaz hafifliği içindeyim; bir siyah ti-şört bir siyah kot, bir de ayağımda siyah lastik ayakkabı, zannedersin “Vladi re-loded”.
Zaman geldi çattı. Erkek tarafı dışarıda birbirini beklemiş, toplu bir giriş yapmak üzere hazır. Bizim kızın ellerini tutup gözlerine bakıyorum mutluluklar dilemek için, elleri buz gibi, garibim, nedense heyecanlanmış. Kız evi: naz evi. Bu kadar hevesli gözükmemek gerek demek istiyorum, beni dinleyecek durumda değil. Gözü kulağı kapıda. (Aslında büyük bir heyecan ile kapının dışında, yolda bekliyordu ama ‘müstakbel’ takımının geldiklerini görünce “geldiler” diye bir çığlık atıp içeri kaçtı.) Ben; fotoğrafçıyım, her yerde olabilirim. İçeri kaçmadım, onları kapıda karşıladım, epey kalabalıklar, “kızı vermeyiz” falan hazırlıklı gelmişler kon kravates e kon jaketas. Ellerinde koooocaman bir gümüş kap içinde en şantiförlüsünden tepeleme çikolata. Anlaşılan bonbonyera, cikolat-yera olmuş. Beni bahçe setinin üzerine tünemiş olarak görüyorlar, tedirgin bir samimiyetle ve de sıcak bir şekilde selamlaşıyoruz. Tanıyorlar, eee ne de olsa meşhur(!!!) bir yazarım artık. Biri diğerine “gazetedeki fotoğrafından daha genç gözüküyor” diyor, bir diğeri tüm içtenliği ile “Aman ara vermeden yazmaya devam edin, çok beğeniyoruz, çok eğleniyoruz” diyor; gurur duyuyorum. Fotoğrafta gözüktüğünden daha genç gözüktüğümden değil, tek ödülümüz olan “okunduğumuz ve beğeni aldığımız” için. Gece boyunca aldığım en güzel iltifat ise ‘yazdığım’ kadar ‘kilolu’ olmadığımın söylenmesi idi. Sanırım gözlerinde bir bozukluk var.
Neyse pitiliye dönelim… Heyecan dorukta, erkek tarafı kafilesi kapıdan girdiler kon bonbonyer, şapır şupur öpüşme seremonisi. Eee daha daha nasılsınız? Filan, falan. Ben an be an olayın yakınındayım. Çat, çat, çat çekiyorum, 50. evlilik yıl dönümlerinde lazer ile gökyüzünde göstersinler diye. Bonbonyera açıldı, çikolatalar dağıtıldı. (Bana verdiler mi, hayır! Kon los mokos bekliyorum) Sonuçta damadın babası lafa girdi; “tatlı yiyelim tatlı konuşalım, efendiiiim gençler tanışmışlar, anlaşmışlar, kendi aralarında karar vermişler…” Ayy! Bak yine dikenlerim tüy tüy oldu… Bizimkiler de, pek nazlanmadan veri-verdi kızlarını, ne demişler onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine...
Seremoni bitiminde bir baktım, “Eee daha daha nasılsınız?” mooduna girmek üzereler, az kaldı ‘kolonya’ ikramına başlayacaklar, hemen silahımı çektim, fotoğraf makinemi göstererek, “Gece olmadan, bahçedeki güzellikler kararmadan birkaç foto alsak” dedim. Teklifim hoşlarına gitmiş olacak ki, hep beraber dışarı çıktık, o ağacın önünde, bu çiçeğin arkasında bol bol görüntü verdiler. Fotoğrafları çekerken bir tarafta doğumunu bildiğim minicik ve benim gözümde bir türlü büyüyemeyen kızımız (benimki değil, bakınız üst paragraflar) bir tarafta bakışları, tavırları ile kızımıza değer veren onu seven ‘yeni’ klan üyemiz. Her zaman dediğim gibi birbirinize olan sevginiz hep artarak devam etsin ama her şeyden önemlisi aranızdaki saygı hiç eksilmesin…
O gece, tesadüfe bakınız; sevgi ve saygısını geçen 28 yıl içinde sürekli arttırarak hayatın iyi ve kötü günlerinde birbirlerini her daim destek olmuş bir çift de aramızdaydı. Pitilinin anne, babasının 28. evlilik yıldönümleri… Düğünlerinde dans ettikleri ‘Michell’ ile bir kez daha bu mutlu günlerinde dans ettiler…
Darısı tüm isteyen gençlerin başına, bir dahaki okazyona kadar unutmayın; her zamankinden daha yoğun bir sevgi ile kalın…