"Bir garip ölmüş diyeler” Bir tanıdığımın ölüm haberini aldığımda Yunus’un bu dizesi geldi dilimin ucuna. Gerçekten bir garipti o... Ölmüş! Hiç kimsesi yoktu; ne bir eş, ne bir kardeş ne de aynı kandan bir başka yakını... Ömrünün son yıllarında, bir arkadaşı olsun çevresinde kalmamıştı. Yaşama olan kırgınlığı, onu olduğundan daha çok hırçınlaştırmış, hiç yoktan, kafasında kurguladığı olumsuzluklar nedeniyle, her an, herkesle takışacak noktaya gelmişti. Bu yüzden daha büyük bir kırgınlığı yaşamamak için, eski arkadaşları olsun ondan uzaklaşmış, o da giderek büyüyen bir yalnızlığa gömülmüştü.
Bu ölüm haberinin getirdiği üzüntü yanında, o tanıdığımın son yıllarda düştüğü durum beni daha çok düşündürdü:
Kuşku yok ki, yaşantımızın her anında başımızı yaslayacak, düşlerimizi olduğu kadar sevgi ve acılarımızı paylaşacak bir ya da birçok insana gereksinimimiz olmaktadır. Parasal ve bedensel gücümüz yerindeyken, geçici yakınlaşmalarla bu eksikliklerimizi gidermenin bir yolunu nasılsa buluyoruz; ama bu güçleri yitirmeye başladığımızda ya da yaşlılığımızda, bu boşluk daha çok büyüyor. Ne yazık ki o noktaya geldikten sonra, umutlarımızı yitiriyor yapacak bir şeyimiz de kalmamış oluyor!
Niçin sürekli dostluktan, sevgiden söz ediyoruz?
Bence bunların en çok üstünde durmamamız, düşünmemiz gereken kavramlar olması yanında, bu duyguları sürekli yaşamanın getirdiği ayrıcalık, her türlü maddesel değerin üstündedir. Kuşkusuz önemlerini de, ancak bunlardan yoksun kaldığımızda anlayabiliyoruz.
Bu konuda Sassov’lu Rav Moşe Leib’in anlattıklarına kulak verelim:
“Ben insanları sevmeyi bir köylüden öğrendim. Diğer köylülerle birlikte bir handa oturmuş içiyordum. Biraz sonra, şarap etkisini göstermeye başladığında içlerinden biri, yanındakilerden birine sormuş:
-Söyle bakalım, beni seviyor musun, sevmiyor musun?
Yanındaki şöyle yanıtlamış:
- Seni çok seviyorum.
Bunun üzerine köylü şöyle karşılık vermiş:
- Beni sevdiğini söylüyorsun, ama neye ihtiyacım olduğunu bilmiyorsun. Eğer beni gerçekten sevseydin, bilirdin.
İkinci köylü buna verecek cevabı bulamadı ve köylümüz yeniden sessizleşti. Fakat ben anlamıştım. İnsanların neye ihtiyacı olduğunu anlamak ve üzüntülerinin yükünü paylaşmak; işte asıl insan sevgisi budur.”
Bu sevgiyle, paylaşma duygumuzu geliştirebiliriz...
Yalnızlığımızı aşabiliriz...
Her an insan sıcaklığını duyumsayabiliriz.
Sanırım geleceğe yönelik parasal birikimler kadar, sevgiye olan yatırımlarımız bize en iyi getiriyi sağlayacaktır.