Sizin deniz, hangi deniz?

Boğaz’ın o muhteşem renk armonisi içinde, bin bir yeşilin hâlâ ve her şeye rağmen kırmızıçatıların arkasından, saray duvarlarından, yalı kenarlarından göz kırptığı;nisanda lalelerin, mayısta erguvanların, haziranda manolyaların eşlik ettiği o güzelim akşamüstlerinde şehrin hangi sahili size hitap ediyor?

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
19 Temmuz 2012 Perşembe

Üç tarafı denizlerle çevrili bu ülkede hangi su kenarı sizin?

İstanbul’un mavi yeşil suları mı size daha yakın?

Boğaz’ın o muhteşem renk armonisi içinde, bin bir yeşilin hâlâ ve her şeye rağmen kırmızı çatıların arkasından, saray duvarlarından, yalı kenarlarından göz kırptığı; nisanda lalelerin, mayısta erguvanların, haziranda manolyaların eşlik ettiği o güzelim akşamüstlerinde şehrin hangi sahili size hitap ediyor?

Eski Yeşilköylüyseniz sahilde bir yürüyüş yapıp Yüksel’de bir rakı balık keyfiyle denizin hakkını verebilirsiniz.

Kennedy Caddesi’nden İstanbul yönüne devam ederseniz Samatya’nın salaş balıkçıları ve elbette ki Cankurtaran’daki Balıkçı Sabahattin size şahane bir mola olacaktır.

Deniz feneri size gecenin bir yarısı yol gösterecektir.

İstanbul, bütün haşmetiyle Sarayburnu’nu döner dönmez size merhaba diyecektir.

Koca grostonluk yük gemilerinin ışıkları yanıp sönecektir gözlerinizde.

Doğma büyüme Bakırköylü olduğum için sahil yolunu çok severim.

Sabah Eminönü yönüne, akşam da Yeşilköy’e çevirirseniz yüzünüzü, güneşe gidersiniz.

Şehir bambaşka görünür gözünüze.

Yollar yeni olsa da demiryolu eski, demiryolunun sağındaki evler eski…

Sokaklar dar ve masalsı…

Tüm camiler, kiliseler eski; hepsinin kendine has hikâyesi vardır.

Bakırköy’ün su kenarı, benim su kenarımdır.

Babamın elinden tutup balıkçı barınaklarının, küçük kayıkların henüz kaybolmadığı, sahil yolunun tek gidiş tek geliş olduğu, denizden henüz toprak çalınmadığı, deniz kenarının acayip isimli mekânlarla dolmadığı, Galeria’nın yerinde kamp evlerinin olduğu yılları özlerim.

Ataköy motellerinden, Yeşilköy’de Çınar Otel’in iskelesinden denize simitle girdiğim zamanları…

Çınar Otel’in uzun yıllara meydan okuyan, adına yakışır nitelikteki asaletli duruşu hiç değişmedi.

Eğer vaktiniz varsa, biraz nostalji yapmak, şehrin bunaltıcı sıcağından ve kalabalığından kaçmak isterseniz bir sabah kahvaltısı ya da bir akşam içkisi için en güzel mekandır Çınar.

Manzarası sizi yormaz.

Akşamın kızıl mavisinde, şefin size hazırlayacağı hoş bir kokteyli piyanonun eşliğinde yudumlarken eskiye gidersiniz.

İnsan, yaşı ilerledikçe eskiyi özlermiş meğer…

İlk gençlik dediğimiz yaşlarda hep ileriyi merak ederdik, şimdiyse kayıplarımız, şehrin değişen yüzü, hızla geçen zaman bize eskiyi daha çok düşündürüyor.

Bu şehrin neresinde olursanız olun, size güzel günleri hatırlatan bir su kenarı mutlaka vardır.

Adı Bebek olur, Suadiye olur, Pendik olur, Yeşilköy olur, ama muhakkak vardır.

Orada geçmişle gelecek arasında bir yerde olursunuz.

Ne zaman oraya yolunuz düşse, sadece size ait en güzel anılarınızı tek tek düşünme fırsatı bulursunuz.

Şehrin yüzü değişse de güneşin doğuşu ve batışı hep aynıdır orada.

Sizin su kenarınız hangisi?