Adam

Yakir MİZRAHİ Köşe Yazısı
4 Nisan 2012 Çarşamba

Alçakgönüllülük, ne yazık ki birçoğumuzun hayatta her zaman sahip olmayı başaramadığı erdemlerden sadece biri... Gururu okşanmalı, övülmeli insan... Diğerlerinden farklı olduğu kalabalık ortamlarda dile getirilip, ‘o birtanedir’ dedirtebilmeli etrafına... Değil mi? Oysa hayat; biraz tevazu sahibi olmak, biraz sıradan olmak, biraz da kanaatkâr olmak sanki... Tıpkı Carlos Carvalhal gibi... Beşiktaş’ın görevine son verilen eski teknik direktörü gibi...

Hem Beşiktaş hem de Türk futbolu adına her şeyin çarpık gittiği bir sezonda belki de tek kazanımımız oydu, işine son verilene dek... Yönetimle yaptığı beş saatlik toplantının ardından çok sevdiği, çok bağlandığı Siyah-Beyazlılar’a veda etmek zorunda bırakıldı... Diğer renklere gönül vermiş onca insanı kendisine bağlayan biri oldu, Beşiktaş’taki sekiz aylık görev süresinde... Belki de en çok tahammül etmemiz, en çok şans vermemiz gereken, ağzından çıkacak onca kayda değer sözüne ihtiyacımız olan biriyken, sadece saha sonuçları bahane edilerek verildi valizi eline... Ve gönderildi...

Tabii; bu ülkede hayat biraz da skorlar oyunu... ‘Süreç’ten ziyade ‘sonuç’ önemli, çoğumuza göre... Oysa iyi-kötü sonuca doğru yol alırken geçtiğin koridorda hangi adımları attığın da önemli... Carvalhal, bunların hepsinde tevazu sahibi, alçakgönüllü ve kanaatkâr oldu... Birçoğumuzun aksine... Belki de bu yüzden, bizden olmadığı için ilk günden ısındık ona... “Elin Portekizlisini nasıl Türkçe konuşturttuk” diye böbürlenebilmek için Carvalhal’in ağzından çıkacak Türkçe kelimelere hasret kaldık...

Onca saçma gelişmenin yaşandığı, yöneticilerin ancak ‘idare edici’ oldukları gerçeğini bir kez daha tattığımız, kurumsallaşmanın en kilit noktasının yine kişilere bağımlılık olduğu aslını yeniden gözlemlediğimiz bir futbol sezonunda, fazlaydı zaten bize Carvalhal...

Adı, futbolunun önünde giden yıldızlarla donatılmış vasat bir kadroya, sırf ‘Dostlar alışverişte görsün’ dedirtmek için transfer yapan hovarda bir başkanın belki de yıl içindeki tek doğru kararıydı Carvalhal... Yerli–yabancı birçok futbolcusundan daha az maaş kazanan, buna rağmen atılan gole herkesten fazla sevinen biriydi Carvalhal...

Beşiktaş’a Avrupa kupalarında tarihindeki en başarılı ikinci dönemini yaşatan, kuyusunu kazanların, arkasından konuşanların bol olduğu bir ortamda en naif kalmaya çalışandı Carvalhal... Muhabirlerin ve taraftarların adıyla hitap ettiği, bizden olmayıp da en çok bizden olandı sanki Carlos...

Satırların yazarıyla, gecenin 12’sinde sona eren bir maçın akabinde ayaküstü yapılan ufak bir sohbetin ardından el sıkışmak için eldivenini çıkaran ‘adam’dı, Carvalhal...

Yolu açık olsun...