İshak Alaton’un, sıra dışı yaşamında tanıklık ettiği olaylar, görüş ve deneyimleri ‘Lüzumlu Adam’ ve ‘Lüzumsuz Adam’ başlıklarını taşıyan iki cilt halinde yayıma hazırlandı. Kitapları kaleme alan Mehmet Gündem, ‘akil adam’ Alaton’un yaşam mücadelesini, kırılma anlarını, sonsuz öğrenme azmini, başarı öyküsünü aktarırken Türkiye’nin de bir dönemine ışık tutuyor.
Bir biyografi ancak korkusuzca, sakınmadan tam bir açık yüreklilikle dile getirildiğinde anlam ve önem taşır. Nitekim Onursal Cemaat Başkanı Bensiyon Pinto’nun ‘Anlatmasam Olmazdı’ adlı Tülay Gürler Kurtuluş tarafından kaleme alınan anı kitabının yirmi bin gibi inanılmaz bir rakam satması, Almanca diline çevrilmesi ve paperback, hardcover baskıları da yayınlandığında ‘Türkiye’de Yahudi Olmak’ cümlesini dünyanın dört tarafına taşıyacak olması bu cesur yaklaşımın bir sonucudur.
İshak Alaton da kendisini tanıdığım süreç içinde son derece karizmatik kişiliği ve her zaman ‘ezber bozan’ önerileri ile hep takdir ettiğim örnek bir şahsiyet olmuştur. Genç kuşağın bu ‘Lüzumlu Adam’dan edinebileceği pek çok ders olduğuna inanıyorum.
Ester Yannier’in 11 Nisan 2012 tarihli gazetemizde kendisi ile gerçekleştirdiği söyleşide Alaton şöyle demekteydi: “Yahudi Cemaati’nin çok saygın kişileri olarak geliştik ve bundan da her zaman gurur duydum. Gizleyecek bir şeyimiz olmadığı zaman da neden saklı ve sessiz yaşamayı tercih ettiğimizi anlayamadımve buna karşı çıktım. Toplum içinde garip ve gereksiz çıkışları olan bir adam olarak görüldüm.”
Sayın Alaton, sağlık içinde nice uzun yıllar yaşamanızı temenni ediyorum. Ancak bilin ki ileride anılacak olanlar sessizliği yeğleyenler değil, sizin gibi sesini yükselterek bu dünyanın daha iyiye doğru yol alabilmesi için ‘hayal kurabilen, kendi başarısında boğulmayan, değiştirme duygusunu içinde büyüten, insana değer katan’ kişiler olacaktır.
Alaton kitabında, ilkokulda koridordan hızla sınıfına doğru yürürken yanından geçen ve kendisine “Pis Yahudi” diye seslenen Münevver öğretmene nasıl tekme attığını ve müdüre hanımdan ceza almayışını anlatır. Bu olay kendisini çok etkilemiştir. “Eğer o gün hakkımı aramasaydım korkak bir adam olurdum ” der.
Varlık Vergisi’nde, 40 yaşında Aşkale’ye giden babasının bir yılda yaşlandığına, söndüğüne tanık olur. Alaton, bu vebalin günahını taşıyan tek parti yönetimi adına, o cenahta yer alan politikacıların özür dilemeyerek kendilerine saygınlık kazandıracak bir fırsatı heba ettiklerini savunur.
6-7 Eylül Olayları kardeşini kendisinden koparır, İsveç’e göç etmesine neden olur. “6 Eylül şoku onu bizden, ülkesinden kopardı. Yine ağır bir bedel ödendi. O ülkesini kaybetti, ben kardeşimi, anne babam da bir oğullarını kaybetti.”
Alaton, ablasının 1967 yılında, 6 Gün Savaşları’nın ardından İsrail’e göç ettiğinden söz eder. “Çocukları bilmiyorum, fakat büyükler, ablam ve kocası İsrail’e göç ettiklerinde galiba bekledikleri hayatı bulamadılar.”
Bu göçmenlerin genel durumudur; Yahudi veya Müslüman olsun göç edilen ülke neresi olursa olsun, Amerika, İsrail veya Almanya her zaman bir nesil heba olur. Köklerinden ayrı yaşamak kolay mı?
Alaton’a göre; “Musevi ve Yahudi, ikisi farklı şeyler. Biri dindarlıkla ilgili, öteki ırkla.(…) Bizde Yahudilik Musevilikten daha önemli.”
Türkiye’de uzun yıllar ‘Pis-Korkak Yahudi’ gibi aşağılayıcı tanımlamalardan, antisemit ifadelerden kaçınılmak amacıyla Musa Peygamber’in dini anlamında ‘Musevilik’ deyimi kullanılmıştır. Gazete olarak sadece resmi kayıtlarda bir kurumun adının ‘Musevi’ olarak geçtiği durumlar dışında, çeyrek yüzyıldır diğer lisanlarda, “Yehudi, Jewish, Juif”in karşılığı olan Yahudi tanımını gururla kullanmaktayız. Kanımca Yahudilik sadece dini bir kimliktir ve biz kendimizi –bazı beyinlerdeki kargaşaya rağmen- Yahudi dinine mensup Türk vatandaşları olarak tanımlamaktayız.
Alaton, kitabında ‘İsrail Vatanımız Olsaydı’ başlığı altında, bu ülke ile olan/olmayan bağları konusundaki görüşlerini dile getiriyor. Ancak televizyonlarda yaptığı söyleşilerde; “Bana İsrail ile ilişkiniz ne diyenlere, sizin Endonezya ile ilişkiniz nedir sorusunu yöneltiyorum” diyerek konuya daha radikal bir şekilde yaklaşıyor.
Değerli iş adamımızın bir kız kardeşi İsrail’de yaşamıştır, merhum ortağının kızı uzun yıllar o ülkede bulunmuştur, pek çoğumuzun o topraklarda yakın/uzak akrabaları var. Türkiye’de yirmi bin, İsrail’de yüz bin Türk asıllı Yahudi yaşadığına göre başka türlüsü düşünülebilir mi?
Dünyada Kuzey Afrika’dan Asya’ya yaklaşık 50 ülkede 1,57 milyar Müslüman yaşamaktadır. Oysa İsrail beş milyon civarı nüfusu ile tek Yahudi çoğunluğa sahip devlettir. 216 milyon Müslüman’ın yaşadığı Endonezya’da hangi Türk’ün bir yakını bulunmakta? Sayın Alaton bu kez teşbihte hata yaptınız gibime geliyor. Naçizane düşüncem; İsrail ile “gönül bağımız var” derseniz daha mı az inandırıcı olurdu?