Kenan Doğulu’nun “Kardan Kadın” şarkısını ilk dinlediğimden beri sürekli dinlemek istiyorum… İçinde yakaladığım bir şey var kendime dair, kadınlara dair, kadınlığa dair…
Biz kadınlar, diye başlamak istiyorum… Genelleştirmek istemesem de, hepimizin içinde ta derinlerde aynı yerde hissettiklerimizin bir olduğunu seziyorum… Ayrıca her erkeğin dişi yönüne de hitap ettiğini düşünüyorum…
Uzun zamandır erkek egemen bir dünyada yaşıyoruz… Bu bir sitem değil, olması gerektiği gibi oldu… Belki de kadının uyanışını, dişi enerjinin harekete geçmesini sağlayacak olan buydu… Bu süreçte kadın hasar gördü; duygusal ve fiziksel olarak… Hepimizin içinde derin bir yara var; anlaşılmamış, umursanmamış, aldatılmış, sevgisine karşılık alamamış, fiziksel ve duygusal taciz edilmiş olmaktan dolayı… Ben bunların hiçbirini yaşamadım deseniz bile, biz hepimiz birbirimize bağlıyız. Bunları yaşamış milyonlarca kadın var iken ve içi acır iken bunları yaşamamış olsak ta içimizde bu acıyı hissederiz…
Kendini sevdiklerine sonsuzca açabilme yeteneğine sahip kadın doğası, yukarıda bahsettiğim nedenlerden dolayı erkek egemen dünyada gittikçe içine kapanır oldu… Yavaş yavaş oldu bu; çünkü kadın çabuk vazgeçmez… Her ileri bir adım, yüzüne kapandıkça, onu iki adım geri itti. Acıdan, kendini koruma içgüdüsünden kendi bile farkına varmayarak etrafına duvarlar ördü… Söyleyemediklerini, gücünü, acısını, sevgisini, bir erkeğe veya eril enerjiye teslim olma isteği ve gereksinimini içine gömdü … “Kardan kadın” haline geldi…
Bu durum kadınların içindeki eril enerjiyi daha fazla dışarı çıkarmasını sağladı. Kadın tarafını bastırırken, erkek yanını ortaya sürdü. İş hayatında daha çok rol almaya başlayan, erkeğe ihtiyacı olmadan yalnız yaşayan, yalnız çocuk büyüten, kendi parasını kendi kazanan, her işini kendi halleden, ‘ben yaparım!’ ve ‘ben kendime yeterim’i kendine motto yapan kadınlarla doldu etraf… Acılarından kaçmanın, güçlenmenin yolu bu idi belki de… Her şeyi iyi yapabileceklerini önce kendilerine, sonra etraflarına kanıtlamaya başladılar… Kadının erkek yönünü harekete geçirmesi, erkeklerin de dişi yanlarını keşfetmelerini sağlamaya başladı… Özellikle Avrupa’da işe giden kadın ile eve ve çocuklara bakan erkek tarzı örnekler yaygınlaşmaya başladı…
Etraf güçlü, kendine bakan ve kendine yeten kadın örnekleriyle dolmaya başladı… Kendi hürriyetini kazanmaya başlayan kadın “ben kimseye muhtaç değilim, hiçbir erkeğin boyunduruğu altına giremem, evlilik artık bana çok uzak, günümü gün ederim!” söylemleriyle yaşamın içinde yeni yerini aldı ve öyle de yaptı… Kimi zaman acısı tekrar kanamasın diye girdiği yüzeysel ilişkiler ona iyi geldi; kimi zaman yalnız olmanın huzuru ve dinginliği…
Ama içi hep aradı ve istedi… Ona kendini kadın hissettirecek, kendini ona teslim edecek erkeğini, erkek enerjisini… Ne kadar ihtiyacı olduğunu reddetse de, içi hep tam aksini söyledi… Artık başardığını gördüğü iş hayatı da onu o kadar tatmin etmez oldu; hatta ara sıra evde kalıp yemek yapmanın keyfini aradı… Ta derinlerde kadınlığını tekrar keşfetmenin dayanılmaz ihtiyacı doğmaya başlamıştı…
Artık günümüzde her kadın kendi kadınlığını ona tekrar hatırlatacak sevgi dolu, aşk dolu, anlayış dolu, güven dolu, sıcacık, onu kavrayan/sarmalayan/koruyan /sahip çıkan/ ; onu beğenen/ takdir eden/ öven / gurur duyan, gerekirse hükmeden /yöneten erkeğini bulmak istiyor… Kendini ona bırakmak, ona teslim olmak, ona inanmak, yeniden sevmek, onun tek kadını olmak, onunla beraber bir olup o aşkın içinde erimek istiyor…
Artık yaralarını sarmak istiyor… Güvenle, aşkla…
Kenan Doğulu da bir erkeğin sözleriyle bu kadına sesleniyor:
Kardan kadın gibi soğuk duruyorsun herkese sen…
Biliyorum ısıtırım, eritirim eğer istersen…
Bir tenhada, bir özelde yakalarsam inan durmam…
Fena mı yaralarını öpe öpe aşkla sarsam…
Senin olsam, sarılsam, ısıtsam…