Karşılıklı söylene söylene ‘kuk-şop’ un önüne kadar geliyoruz… Sözde tesadüfen gözüm takılmış, hiç merak etmez bir eda ile lokantaya bakıyorum; ‘zifiri karanlık’ heeee diyorum” cin gibiyim ya, anlayıverdim hemen durumu; “içerde karanlıkta saklanıyorlar… Şimdi hangi şaşırmış suratımı takınsam da onlar da eğlense diye zihnimden prova yapıyorum. Caddeyi geçerek lokantaya doğru yönlendiğimde eşlerin en iyisi “ bu güzel havada deniz kenarında biraz yürüsek” diyor… “ben+sıcak+ yürümek” bir araya gelecek bir üçlü değil ama… “heeeeee anladııııım,” diyorum içimden herkes daha hazır değil biraz oyalıyorlar beni… Dedim ya cin gibiyim. Yarıya kadar ilerlediğim caddeden geri dönüyorum, başlıyoruz yürümeye daha 3-5 adım atmadan kalabalık bir tekne görüyorum. “Ne güzel, şimdi bu teknede olmak vardı” diye geçiriyorum içimden, yavaş yavaş tekneye yaklaşıyoruz, şaşılacak şey, sırtı donuk sarı kıvırcık saçlı çocuk ne kadar İnzelberklerin oğluna benziyor. Yanındaki de aynı Şputniklerın kızına. Ama olamaz o yurt dışında değil miydi?
Birden tüm tekneden “epi bör-dey tuuu yuuuu.” Nasıl şaşıracam diye prova yapmama gerek kalmadı. Gerçekten ama en hasından; “şaşırıyorum”. Yanımda Bayan Blumberg fevkalade şaşkaloz bir durumda... Sürekli ağlama fazına geçmiş başka bir şey yapamaz durumda. Kolay mı evlendirip yurtdışına göndermiş olduğu kızı karşısında… Teknenin her tarafında bizlerin fotoğrafları ve sırada bizleri öpmek için bekleyen ailemiz, sevdiklerimiz, dostlarımız. Ben size boşuna mı diyorum; “sebeb-i hayatım” diye. “Eşlerin en iyisi” diye. Ne olduğunu tam olarak kavramam için söyle bayağı bir zaman gerekti. Girişte “yalap şalap” öptüklerimin yanına bir daha uğruyorum “aaa sen de mi buradasın” diye… O kadar farkındayım! Olan bitenin yani. Yavaş yavaş sakinleyince, heyecanım yatışınca, ailemin yanına gidiyorum, “sürpriz” için teşekkür ediyorum, daha ne isteyebilirim ki, ailem, dostlarım, beni, ben olduğum için sevenlerimle birlikteyim… Bayan Blumberg’in bitmek bilmeyen mutluluk gözyaşlarına, boğazın tozları gözüme kaçtığı için hafif bir nemlenme ile eşlik ediyorum. Bu boğazı da ara sıra süpürseler olmıcak böyle karizma çizdiren olaylar… Hayır! Gören de…
Sonra sıra benim en sevdiğim bölüme geliyor; Doğum günü çocuğunun hediyelerine. Ben yıllar önce klanımızda başlayan 50 yaş kutlamalarında verdiğimiz hediyelere hep karşı çıktığımdan ve bunu açıkça “ bana bu hediyelerden almayın” diye alenen beyan ettiğimden şanslıyım. Kol düğmesi, kol düğmesi fiyatına tükenmez kalem, şantiriförlü para tutacağı, kravat ataşmanı filan falan, abidik gubidik şeyler. Bunu bildiklerinden, beni mutlu edecek hediyeleri seçmeleri zordu. Arkadaşlar ne için vardır; zor günlerde birlik ve dayanışma içinde olmak için. Böyle günlerde onlara yardımcı olmak en birinci görevim değil mi? bu bilinç ve yardımseverlik tutkusu içinde çeşitli kanallardan alenen gönderdim mesajlarımı; şunu, bunu ve de ötekini isterim diye… Fazlası ile geldi, ben mutlu, onlar mutlu. Bayan Blumberg böyle bir “list he hepılı” hazırlamadığı için çanta, bir çanta daha ve de bir çanta daha birkaç kolye bir pergel seti, armonika, Maykıl Ceksın posteri ve de içinde ışık yanan dünya küresinden alıyor. (Çantalar ve kolyeler doğru; gerisine inanmadığınızı umarım)
İlk çeyreğini geride bıraktığım hayatımda önümde daha yaşanacak en azından bir 150 sene daha var. Ne demişler “isteyenin bir yüzü kara, vermeyen zenci” en az benim kadar biliyorsunuz hayatımın film şeridini… Her zaman “iyi ki yapmışım” dediğim olaylar ile dolu. Kantitede değil gözüm, sadece kalitede… Çok bir şey istemiyorum; bugüne kadar yaşadığım kalitede ve sağlıkla ve kimseye muhtaç olmadan ve hiç eksilmeden ama hep büyüyen ailemle ve mutlu ve arkadaşlarımla ve dostlarımla ve sevenlerimle ve sevdiklerimle ve de son olarak nasip olduğu kadar yaşıyayım… Çok mu istedim?
ZAMAN
Ulan zaman! / Kulak ver de iyi dinle, / Doğduğumdan beri / uğraşıyorsun benimle, / Yavaşlayacak yerde, çabuk geçtin / Hızlanacak yerde neredeyse durmayı seçtin / Simdi de yolun / sonundaki bu çıkışsız inişte, / Bari arkadan itme! / Gidiyoruz işte!
Bugünlerde internette dolanan ve benim de elime geçen bu “kimin yazdığını bilmediğim” şiiri, hoşuma gittiği için sizlerle paylaştım. Yoksa “kimsenin ittirdiği, bir yere gittiğim” filan yok…
Hepiniz hayatınızın her saniyesinde ve de her daim sevgiyle kalın…