Tanrım ‘bize iyi ve tatlı bir sene bağışla’…

İnanışımıza göre Roş Aşana, dünyanın yaratılışının yıl dönümüdür, yani dünyanın ‘bizce’ doğum günüdür. Tişri ayında Tanrı’nın dünyayı yarattığına inanılır. Bu mutlu günde Yahudiler barışır, yaptıkları hataları düzeltmeye çalışır, gelecek yılı daha iyi nasıl yaşayabilirim planları kurarlar, bu sayede yaşadığımız toplumla kaynaşır ve daha iyi bir insan olmak için senenin ilk tohumlarını atarız. Bizim yeni yılımız, herkesin yeni yılı gibi umutla dolu bir bayram. Biz Yahudiler tanrımızın affedici ve doğru olduğuna inanır ve daha iyi bir insan olmak için yeni senede tekrar çabalarız, tıpkı küçük bir çocuğun güvendiği ebeveynine bakışı gibi. Çocuk, ebeveyninin affedici ve doğru bir insan olduğuna inanırsa, o da ailesine layık olmaya, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır.

Köşe Yazısı
19 Eylül 2012 Çarşamba

Tana ESKİNAZİ ALALU

 

İnanışımıza göre Roş Aşana, dünyanın yaratılışının yıl dönümüdür, yani dünyanın ‘bizce’ doğum günüdür.  Tişri ayında Tanrı’nın dünyayı yarattığına inanılır.

Bu mutlu günde Yahudiler barışır, yaptıkları hataları düzeltmeye çalışır, gelecek yılı daha iyi nasıl yaşayabilirim planları kurarlar, bu sayede yaşadığımız toplumla kaynaşır ve daha iyi bir insan olmak için senenin ilk tohumlarını atarız. Bizim yeni yılımız, herkesin yeni yılı gibi umutla dolu bir bayram. Biz Yahudiler tanrımızın affedici ve doğru olduğuna inanır ve daha iyi bir insan olmak için yeni senede tekrar çabalarız, tıpkı küçük bir çocuğun güvendiği ebeveynine bakışı gibi. Çocuk, ebeveyninin affedici ve doğru bir insan olduğuna inanırsa, o da ailesine layık olmaya, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır.

Yılın belirli bir zamanı bunu kutlamaya adamak aslında çok akıllıca bir gelenek ve insanlara çok da iyi gelebiliyor. Bir takım zorlukları olabilir, örneğin misafir ağırlamak,  yemek pişirmek gibi veya  misafirliğe giden insanlar için de ilk bakışta rutinlerinden çıkmak, her gün görmedikleri insanlarla bir arada olmak, giyinip şıklaşmak, işine ve trafiğe rağmen belli bir saate bir yere yetişmek gibi. Ancak bu sıkıntının içinde aileyi tutan, insanı kendini ait hissettiren bir şey var. Hele de bunu her yıl yapınca, insan, hayatı sudan çıkmış bir balık gibi değil de, bütünün bir parçası gibi yaşıyor ve hayata bağlanabiliyor.

Kahkaha meditasyonu yapar insanlar, bilir misiniz? Kahkaha atmak kahkaha atmayı tetikler, insan kahkaha atarken üzgün düşünceler düşünemez. Bu da böyle bir şey. Her ne kadar bazı şeyleri ‘mış’ gibi yapsak da yine de ait olmanın verdiği bir güven hissi bizim hayata bağlanmamıza sebep olur.

Her bayram gelişinde herkese kart atmak lâzım, bazen hediye almak, bazen bir hediye yollamak, bazen bağış yapmak, bazen kutlayan bir e-posta yollamak. “Off şimdi nasıl yazacağım” deriz, öyle değil mi? Ama yazınca da içimiz bir hoş olur. Hafif bir sevinç, hoş bir mutlumsu his içimizi kaplar.

Pozitif Psikolojinin üstadı Dr.  Martin Seligman, tüm din adamlarının dediğini bilim ile ispat etmeye çalışıyor:”Araştırmalar gösteriyor ki pozitif duygular ve pozitif yaklaşımlar insanların sağlığını, başarısını ve dayanıklılığını arttırıyor. Depresif ruh haline ve kaygı bozukluğuna karşı tampon vazifesi görüyor,” diyor Dr. Seligman. Dr. Seligman hastalığın, bozuklukların, stresin ve travmanın zarar verici etkilerine odaklanmak yerine insanın kendisini daha iyi hissetmesine neyin sebep olduğunu araştırmanın peşine düştü. İnanmayacaksınız ama onun pozitif psikoloji sitesine girdiğinizde, yapılan alıştırmalardan bir tanesi şükretmek, bir diğeri bir de iyi şeyler dilemek.

Yine Dr. Seligman ve ekibi, insanın en büyük mutluluğu, kendini kendinden daha büyük bir amaca adadığında elde ettiğini araştırmalarla kanıtlamış. 

En basitinden insanın eline iyi bir dilek dileyen e posta geldiğinde insan farkında olmadan mutlu oluyor.

O zaman şunu görüyoruz. Organize dinlerin çıkış amacı gerçekten sosyal bir varlık olan biz insanlara iyi geliyor. Eğer dinin amacı acımızla, yasımızla başa çıkmak için dua etmekse bu bize yardımcı oluyor.

Thich Nhat Hanh, dinin acıyı dindirmeyi öğrenmeye yardımcı olduğunu söylüyor. 

Düşünsenize her yıl bir yıldönümü olmazsa her şey birikecek.  Nasıl yapmıştım, nasıl farklı yaparım? Nasıl daha mutlu olurum mu belki de hiç düşünmeyeceğiz. Bu durum,  Roş Aşana olsun, Yeni Yıl olsun, Noel olsun vb., her türlü dini ve resmi yıl dönümleri için geçerli. 

Her yıl bir tarih koymak suretiyle arada bir bile olsa ‘nasıl daha iyi bir insan olurumu’  bir şekilde yine de düşünüyoruz.  Düşünsenize kim kötü olmak ister ki? Aslında kimse kimseyi üzmek istemez, canımız acıdığında otomatik yaparız, üzme işini. Bir şekilde tehdidi durdurmak için…

Yazacağımı desteklemek için araştırma  yaparken internette bir blog buldum. ’Düşünceye Dalmış Bilge’ kod adı altında bir bayan felsefe hocasının şöyle bir yazı yazmış,  çok beğendim ve sizinle paylaşmak istiyorum.  Söyle demiş: “Biz artistiz, yaratıcıyız. Bizim çalışmamız gereken malzeme, ‘yaşam tecrübelerimizdir’. Bize verilmiş bazı renkleri sevmeyebiliriz, ancak bu, güzel bir sanat eseri yaratmak için diğer renklerle bizimkileri karıştıramayız anlamına gelmiyor. Acı tecrüberlerimizden oluşan renkler yaptığımız resme derinlik ve zenginlik katabilir. Ustaca eklediğimiz renkler vurgulamak istediğimiz renkleri mükemmelce ortaya çıkarabilir” http://contemplative-scholar.blogspot.com/2007/04/purpose-of-religion.html, (contemplative scholar)..

Gerçekten dinler, insanın ihtiyaçlarına cevap veriyor. Bilim de aynı şeyi başka yoldan yapıyor ve araştırıyor. Hayatı seçmek için biri ya da diğeri bize ayakta kalabilmenin yollarını veriyor. Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan bilmiyorum ancak her şey daha mutlu olmak içinse;

Size sağlıklı, mutlu, huzurlu, tüm dünya insanlarının birlikte daha mutlu yaşayacağı bir dünya diliyorum. Herkes birbirini daha az acıtsın, daha çok sevsin. Shana Tova...