Bisiklet Fransızların oldukça içiçe yaşadıkları bir ulaşım aracı. Üçte birinin (yanlış okumadınız) kendi bisikletleri var, çocuklar henüz minicikken bisiklete binmeyi öğreniyor. Yılda ortalama 3,5 milyon bisiklet satışı ile Fransa, Hollanda, ABD ve Japonya’nın arkasından dünyada dördüncü sırada yer alıyor.
Paris’i bisikletle gezmek ise çok özel bir keyif: Pazar günleri Seine nehri kıyısı bisikletliler için trafiğe kapatılıyor. Şehrin 5.000 sokağını, farklı semtlerini, renkli bahçelerini, Corbusier’den Arap-Endülüs tarzına uzanan mimarisini, gizli avlularındaki sanatçı atölyelerini, kanallarını, ‘Mouzaïa’, ‘Coulée Verte’ tarzı kasabalarını ve muhteşem tarihi eserlerini görmek için hem zevkli, hem ekolojik, hem de sağlıklı bir alternatif. Hele ağustos ayında trafik oldukça azalınca şehri bir baştan bir başa katetmek, Montmartre’ın minik sokaklarında kaybolmak, bir Paris cafesinde soluklanmak için en iyi yol. Ya Parisli kadınların mini etekleri ve yüksek topuklu ayakkabılarıyla en şık halleriyle o bisikletlerin üzerinde rahatlıkla yol almalarına ne denebilir? Gerçekten takdire şayan! Bisiklet kullanıcıları bisikletlerinin kendilerine müthiş bir özgürlük verdiğinden dem vururlar hep… Gerçekten de yürümeye göre daha hızlı, arabaya göre çevrenizi keşfedebileceğiniz kadar yavaş bu ulaşım aracına son yıllarda Paris Belediyesi de el attı.
2007 yazında Vélib’ (vélo en libre service) adlı bir bisiklet kiralama sistemi oluşturuldu. Belli sokaklara bisiklet istasyonları kuruldu. Belediyenin bu servisinden yararlanmak için tek şart 14 yaş üstünde ve 150 cm boyunda olmak. Amaç kısa süreli kullanımları desteklemek yoksa bir bisikleti bütün gün bloke etmek değil. Bir istasyondan alıp başka bir istasyona bırakabilmek, işe gitmek, iş çıkışında alışveriş yapmak, bara uğramak, okuldan dönmek... Ücret ise çok uygun: limitsiz kullanım hakkı tanıyan bir günlük bilet 1,70 euro, bir haftalik 8 euro, 1 yıllık abonman 29 euro.
Bisiklet, Paris’in yoğun trafiğinde kısa mesafelerde arabaya park yeri arama ve park ücretlerinin yüksekliği de düşünülürse kullanışlı bir yöntem oluverdi. Bir kuruş akaryakıt parası ödemeden bütçeye faydalı, ekolojik, bedava spor sayesinde sağlığa yararlı, sempatik bir araç olmasının yanısıra ekonomiye katkısıyla dönemin belediye seçimlerinde Paris Belediye Başkanı Bertrand Delanöe de ulaşım politikası açısından bu uygulamayla büyük prim toplamıştı.
Projenin finansmanı ise belediyeye hiç yük değil. Otobüs duraklarının, üstlerindeki reklam karşılığında, bedava yapımını üstlenen JCDecaux firmasına ait. Akıllıca bir pazarlama stratejisiyle sistemi, Paris’i vitrin olarak kullanıp hem Fransa’nın diğer şehirlerinde hem de başka ülkelerde pazarlamayı başardılar. Ilk dönemde sorular havada uçuşuyordu:
Bilgisayar sistemi ile tüm istasyonlar sürekli kontrol edilecekse de istediğimiz istasyonda bisiklet bulamazsak?
Bırakmak istediğimiz istasyonda boş yer olmazsa?
Vandalizm?
Trafik kazalarında artış?
Paris gibi yağmuru bol bir şehirde yağmur altında ne kadar talep olur acaba?
Ya bisikletle giderken soluyacağımız egzoz kokuları?
Bu sorulara zaman içinde tatminkâr olan veya olmayan yanıtlar bulundu. ‘Paris’in bir anda Amsterdam olmasını bekleyemeyiz’ diyen Parisliler kimi aksaklıklara rağmen Vélib’li yaşamdan çok memnunlar. Turistler içinse mükemmel bir kolaylık!
Bugün Paris’te her 300 metrede bir olmak üzere toplam 1.800 istasyon ve 20.000 kiralık bisiklet mevcut. Paris’te 332 metro istasyonu olduğunu düşünürsek muhteşem bir alternatif ulaşım ağı oluşturulduğu tartışılmaz. Toplu taşımada grev günleri hesaba katılmazsa, Vélib’ tarihindeki en büyük kullanım oranını da bu ay kaydetti. 24 saat içinde 144.189 kez kullanımla yani her saniyede 1,6 bisiklet kiralanmasıyla bir rekor kırıldı.
Üstelik içinde bulunduğumuz bu hafta ‘La semaine européenne de la mobilité’ kapsamında Parisliler ‘hareket etmeye’ davet ediliyor. Hem Vélib’ hem de elektrikli bisiklet, trotinet ve roller gibi alternatif araçların kullanımı teşvik ediliyor, toplu taşımayı daha çok kullanın, aynı yöne gidenler arabalarınızı paylaşın deniyor. Bir hafta boyunca herkesin deplasman şekline kafa yorması isteniyor, süregelen alışkanlıklara yeni alternatifler öneriliyor. Amaç şehri ve kamusal alanı en iyi, en sağlıklı, en ekonomik, en ekolojik nasıl kullanabiliriz ve paylaşabiliriz’i düşündürtmek, trafik yoğunluğunu ve çevre kirliliğini azaltmak, yarının şehrini bugünden hayal edebilmek.
Türkiye’de bu yaz başlatılan Sağlık Bakanlığının Obeziteyle Mücadele Projesi kapsamında şişmanlık ve hareketsizlik konusunun toplumun gündemine sokulması gereğinin altı çizilmiş, Bakan Akdağ bisiklet yollarının yapılması ve ucuz bisiklet satılması konusunda çalışmaların yapılabileceğini kaydetmişti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi de İstanbul’da toplam 1.004 kilometre bisiklet yolu yapılmasını öngörmüştü. Bir başka haberde Türkiye’de ilk kez Kayseri’de başlayan kiralık bisiklet uygulamasının ilgi görmemesi sonucu oradan getirilen bisikletlerin Sultanahmet ve Beyazıt’ta kullanılacağı belirtilmiş, Çevre ve Şehircilik Bakanı güvenli bisiklet yollarının yapılması için hazırlanan uygun projelere her türlü desteği vereceklerini açıklamıştı.
Bisiklet nedense ülkemizde genelde çocukları sevindirmek için hediye edilen, mahalle içinde kullanılan bir tür çocuk oyuncağı olarak görülür, bu bisiklet sevdası ilerleyen yaşlarda araba sevdasına dönüşür. Soğuk İskandinav ülkeleri dahil tüm Avrupa ülkelerinden Kanada’ya, Hindistan’dan Çin’e, ABD’den Afrika’ya bir çok ülke bisikleti ulaşım aracı olarak kullanırken bizde bisiklet kültürünün gelişmesi belli ki bugünden yarına mümkün değil. İstanbul gibi büyük ve kaotik bir metropolde başarı şansının ne kadar olacağını da kestirmek güç. Paris İstanbul’la aynı ölçekte bir şehir değilse de yine de güzel bir örnek teşkil edebilir. Uygun bisiklet yolları ve motorlu taşıt-yaya-bisikletli işbirliği ile İstanbul’da benzer bir uygulamanın bir gün tıkır tıkır işlemeyeceği ne malum? Umutları tüketmemek lazım.Önyargılar bile yıkılmak için değil midir?