Avrupalıların tatil konusundaki anlayışlarına, daha doğrusu disiplinlerine hayranım. Örneğin, bir yıldan diğerine yapacakları gezinin tarihleri, gidecekleri yer bellidir. Ve bu program asla şaşmaz. Prensipte benzer uygulamayı artık bizler de oturtmaya çalışsak da çoğu kez uzun vadeli sözler vermekten çekiniriz. Ucuz bilet rezervasyonu yaptıktan sonra, kaçımız sonradan değişiklik yapmadı ki; ya da istenmeyen nedenlerle seyahat ertelemedik mi? Bunun doğulu yaşam tarzıyla bir ilgisi var mıdır, bilmiyorum. Gene de anlamadığım nokta, Avrupalılar tam tatile çıkacakken hiç mi rahatsızlanmazlar.
***
Çocukluğumun anılarından hiç silinmeyen, Paris’te yaşayan Türk kökenli kuzenim André Abuaf’la dünya tatlısı Fransız eşi Joe her ağustosta tatillerini geçirmek üzere arabayla İstanbul’a gelişleriydi. Öylesine neşeli insanlardı ki, ziyaretleri ailede büyükten küçüğe herkesi mutlu ederdi. Her seferinde Joe’ya Türkiye sınırına geldikten sonra gördüğü yol tabelalarını fıkra gibi anlattırırdık. Türkçe bilmediği için eşine gördüğü levhanın anlamını sorar. O da ‘yavaş’ diye okurdu.
‘Yavaş’ işaretleri çoğalmaya başlayınca, Joe, Türkçe ‘yavaş’ sözcüğünü, Fransızca, ‘Il y a vache’ yani ‘İnek var’ olarak algılayıp, “Bu yörede ne çok inek var” şeklinde yorumlamış. Hepimiz bu küçük hikâyeyi çok severdik. Mekânları cennet olsun. Sonuç olarak arabayla da olsa, geliş tarihleri hep aynı tarih, yani ağustostu.
***
Ne diyeyim, doğrusu imreniyorum. Tatillerden vazgeçtim. Benzetme aynı paralelde değil, ama Ada programlarımı bile bir düzene oturtamıyorum. Sonbahar en sevdiğim mevsim. Her sene şehre dönüşümüzü mümkün olduğunca uzatmaya çalışırız. Ama her sene değilse bile, çoğu kez bir zorunluluk oluşur ve çabucak toparlanırız. Sağlık olsun. Bundan sonra artık günübirlik Ada ziyaretlerimiz başlar. Gerçi biraz daha pratik olsak, hafta sonları da gidebilirdik. Ancak kendi kendimize koyduğumuz saçma tabular işleri zorlamaktan öte gitmiyor. Eve, balkon kapısından giremezsin, pancurlar yere kadar indirilmiş. Git apartmanın giriş kapısına, anahtar bir kerede açmaz, nihayet dairene doğru gidersin. Aralıkta saklanmış bir kedi yerinden fırlar. Bende bir vaveyla, eşim, “Ne bağırıyorsun?” diye söylenir. Kapıyı açınca ters çevrilmiş bisikletleri düşürmemek için dikkat etmek gerekir. Ev karanlık; giderken şalterleri indirdik... Ana vanayı aç, sonra bizim katınkini. Elini yıkamak için musluğu açarsın ‘şof’ tazyikli su tişörtünü sırılsıklam yapar. Balkonun pancurunu açıp, dışarı iki koltuk koymak lazım. Elektrikli mekanizmayı kullanmasını bir türlü beceremem. Muhtereme seslenirim... Anlattıklarım ev kapandıktan ‘sadece’ bir hafta sonraki tablo. Anlayacağınız biz bu konuda pek pratik değiliz. Gene de azimliyim. İnşallah bir gün Sukot’u da Ada’da yapacağım.
Sağlıklı bir sonbahar mevsimi yaşamanız dileğiyle...