Uzunca bir süre önce, tıp ve felsefe doktoru olan Amerikalı Dr. Raymond Moody tarafından kaleme alınmış, Life After Life adlı bir kitap okumuştum. Yazar, yirmi yılı aşkın bir süre boyunca ‘ölüme yakın bir tecrübe’ (near death experience) ya da kendi tabirimle ‘ölüme ramak kala deneyimi’ yaşamış olan kişilerin tanıklıklarını üç kitap halinde toplamış. O zamanlar Yahudilik felsefesine henüz merak salmamıştım ama fizikötesi olaylar ilgimi hep çekmişti.
Yazımın başlığı şimdi bir anlam kazandı, değil mi sevgili okurlar? ‘Yola çıkar çıkmaz geri dönenler’ derken, bu dünyadan kısa bir süreliğine göç edermiş gibi yapıp, çeşitli müdahalelerle (tıbbi ya da ilahi) hayata geri döndürülen kişileri kastediyorum. Duyanın açısından ürkünç olan bu deneyimi yaşayan kişilerin anlattıkları, aşağı yukarı aynıdır. Yükselerek bedeni yukarıdan seyretme, sınırsız bir özgürlük ve hafifleme hissi, büyük bir mutluluk, karanlık tünelin ucundaki beyaz ışık...
Ancak benim size nakledeceklerim, tamamıyla farkı iki deneyim. Biri kitaptan.
Adına John diyeceğimiz orta yaşlı bir adam, çok ağır bir ameliyat geçirmek üzere hastaneye kaldırılır; sağ çıkma şansı yok gibidir. Ameliyattan bir gece önce hastane odasında tek başına yatarken, içini derin bir sıkıntı kaplar ve bütün endişelerini kâğıda dökmeye karar verir. Evlât edindiği yeğeni büyük sorunlar yaşamakta ve çıkarmaktadır. Karısına hitaben, çocuk konusunda iki sayfa dolusu yazdıktan sonra gözyaşlarına boğulur ve hüngür hüngür ağlamaya başlar. Derken yanı başında bir varlık hisseder. Önce ağladığını duyan bir hemşirenin geldiğini sanır ama odada kendisinden başka kimse yoktur. Ardından zihninde birtakım konuşmalar duyar. “Neden ağlıyorsun John? Bana geleceğin için mutlu olacağını sanmıştım.” “Doğru, gelmeyi çok istiyorum.” “Neden ağlıyorsun o halde?” “Yeğenim için endişe ediyorum. Karım çocuğu tek başına yetiştiremez. Neler yapması gerektiğini yazıyordum. Üzgünüm çünkü benim varlığımın, çocuk üzerinde olumlu bir etkisi olacaktı.” “Madem kendini değil, başkalarını düşünüyorsun, o zaman isteğini yerine getireceğim. Yeğenin yetişkin bir erkek oluncaya kadar yaşayacaksın.” Ses bir anda kesilir, John’un gözyaşları diner ve yazdığı mektubu yırtarak ortadan kaldırır.
Doktoru aynı gece gelir ve anestezi sırasında yaşayabilecekleri sorunlardan söz eder, John sesini çıkarmaz. Ameliyat düşünüldüğünden çok daha uzun sürer ama korkulan olmaz. John, bir ara doktorların konuşmalarını duyar: “Kendine geldi. Ne yapacaksınız?” “Hiçbir müdahaleye ihtiyacı yok. Hayretler içindeyim.” “Demek ki mucize diye bir şey var.”
İkinci olayı birlikte nakış dersi aldığım bir hanım anlatmıştı (Selam Eliz Hanım!). Eliz Hanımın babası seneler önce kalp krizi geçirir. O zaman ne doğru dürüst görüntüleme sistemi, ne by-pass, ne de stent vardı. Hastanın, ilaçların yardımı ve dinlenerek iyileşmesi beklenirdi. Adamcağız tam da bu nekahet döneminde iken, birdenbire nefes alıp vermez olur. Kızları doktor, ambulans diye koşuştururken, eşi de elinde kolonya şişesi bir şeyler yapmaya çabalar. Aradan uzunca bir süre geçer, derken adamcağız derin bir nefes alarak kendine gelir. İlk sözleri “Of be! Çok yoruldum” olur. “Ne yaptın ki yoruldun?” diye sorar eşi. Bunun üzerine adam, kardeşleri de aralarında olmak üzere birçok kişinin ismini sayar ve “Yapıştılar yakama, bırakmak istemiyorlardı. Beş bin lira verdim de ellerinden kurtuldum!” der. İşin dehşet verici yanı, saydığı bütün kişilerin bu âlemden çoktan göçmüş olmasıdır tabii. Aile hemen beş bin lira tsedaka verir. Merak ettim ve sordum tabii. “Peki babanız o olaydan sonra kaç sene yaşadı?” Uzun seneler yaşamış sevgili okurlar.
Şimdi sizlere dar ve bencil bakış açımdan bir soru sormama izin verin (bu köşenin adı Dar Açı malûm): Doktorların, kısa bir süreliğine gidenleri çeşitli müdahalelerle hayata geri döndürdüğüne inanıyoruz, öyle değil mi? Eliz Hanımın babasını kim geri döndürdü peki? “Peygamber Elişa, Şunamlı kadının oğlunu diriltti” diye yazdığımda, böyle konulara girmesen daha iyi olur diyenlere soruyorum: Doktor diriltebilir ama Tanah’ta adına bir bölüm bulunan peygamber diriltemez mi?
Aslında konumuz başka, sevgili okurlar. Hemen hepimizin ağır hastalıklardan, hatta ölümün pençesinden çekip çıkarılmış yakınları, tanıdıkları vardır. Doktorların “öldü sayın” dediği kişilerin sapasağlam ayağa kalktığına ve uzun yıllar daha yaşadığına şahit oluyoruz. Ve fark ediyoruz ki aralarından bazıları, kendilerine tanınan fırsatı son derece yanlış kullanıyor. Bencilleşiyorlar bir kere. “Neredeyse ölüyordum, bundan böyle bir tek kendimi düşüneceğim” diyorlar mesela.
Oysa bu kişilerin “Aşem’in bana bahşettiği bu ikinci yaşam şansından en iyi şekilde yararlanmalıyım” diyerek hayatlarına çeki düzen vermeleri ve tikunları için ne gerekiyorsa yapmaları gerekmez mi?
Hayatın hepimize sadece güzel sürprizler yapması dileğiyle, esen kalın.