Gittim. Sonunda uzun zamandır gitmediğim Teseloniki ve Alexandropoli’ye kısa bir süre önce bir kez daha gittim hem de kalabalık bir arkadaş gurubu ile. Malum iş yerimden az daha gittik mi oradayım. Yani yol değil, hakikatten komşu kapısı. Bildiğiniz üzere bu tip seyahatlerde ‘zaman’ önemlidir. Genelde sabah kargalar hacetini gidermeden ve dahi hava karanlıkken yola çıkılır; günü kazanma hesabı. Birlikte seyahat ettiğimiz dost meclisine zinhar gecikmeyin diye sittin kere söylediğim için; ben ve eşlerin en iyisi buluşma yerine vardığımızda herkes otobüse yerleşmişti bile. Kısa bir süre sonra herkeste derin ve belirgin bir mahmurluk eşliğinde hareket ettik. Otobüsümüzde o ‘ilk’ heyecanın verdiği sohbet sakinlemiş herkes en rahat pozisyonu bulma çabasında. Mahmut Bey gişelerini henüz ve de az önce geçtiğimiz sırada dünyanın en iyi evladı olan sevgili eşim avucunun içini alnına vurmak sureti ile kendine öyle bir şaplak attı ki görmeyi tasarladığım rüyayı yarım bırakıp kendisi ile ilgilenmek zorunda kaldım. Yüzünde korkunç bir ifade! Eyvah dedim. Ocakta mantıyı mı unuttuk? Prizde ütüyü; yok herhalde daha korkunç bir şey oldu köpeğimiz t-moon’ a bay bay demedik. Bugün evlilik yıldönümümüz mü? Doğum günü mü? Nooldu yaw? diye sordum. “Unuttun” diye cevap verdi. “Eyvah” dedim kendime, durum ciddi; eşlerin en iyisinin bu suratını tanırım, “Durdurun otobüsü inecek var” demek üzereyim. Bir taraftan da düşünüyorum; pasaport? Çıkmadan önce beş kere ben iki kere de eşlerin en tedbirlisi baktı, para? Cebimde... Valiz? Otobüse yüklerken belim ağrımıştı, yoksa o başkasının valizi miydi? Ve dahi kendim. Ben şahsen kendim buradayım. Ne biliim ne? Neyi unutmuş olabiliriz ki? Üstelik neden unutulan her şeyi ‘ben’ unutmuş oluyorum ki. “O kadar da söyledim dün akşam unutmayalım diye bak unuttun” diye tekrarladı dünyalar tatlısı zevcem. Büsbütün uyanmamak için yarım açık gözlerim ile sordum: sevgilim, ne unuttum? Bi yardımcı olsan... Fevkalade acıklı bir ses tonu ile: babamın Mösyö Patalon için verdiği ‘lakerda’yı unuttun. Bunu duyunca rahatladım; hayır pasaport, para filan olsa tüm otobüse rezil olacağız. Düşünebiliyor musun? Herkese gecikmeyin, çıkış fonlarını yatırın filan diye tembih edip benim pasaportumu unuttuğumu! Tam ki oturduğum yerde diğer tarafa dönup rüyama kaldığım yerden devam edecekken, yerine getirilmesi mi getirilmemesi mi daha zor olduğunu ‘o an’ için çözemediğim bir masum istek beni kendime getirdi: “noolur dönelim, babam çok üzülür” hımmm durum sandığımdan da ciddi; lakerda kriz masasını derhal kurdum.
Otobüs grubunun lideri olarak “böyle bir şey yapamayacağımızı, otobüsü geri döndürmemin söz konusu olamayacağını, lakerdayı unutup seyahatin tadına varması gerektiğini” söyledimse de “o lakerdayı almamız gerek” cümlesinden pek de ikna olmadığını anlamam uzun sürmedi... Pencereden dışarı baktım; Hadımköyü geçmişiz, ilerliyoruz. Yol üstünde lakerdacı olsa bi koşu gidip alacağım ama bu meret henüz benzincilerde satılmıyor ki. Bir kez daha şansımı denedim: “Tekirdağ köftesi götürsek hem bak o yol üstü” gözlerinden anladım ki beni dinlemiyor bile. O an eşlerin en akıllısının aklına dâhiyane bir fikir geldi: oğulcağızımızı uyandıralım, arabaya atlasın ve şu problemi çözsün: lakerdayı unutan ve unutma konusunda kabahatli olduğu ezeli olarak tescilli olan babamın içinde bulunduğu otobüs, güneşli bir günde (Bu şaşırtmaca; güneşin konu ile alakası yok soru zorlaşsın diye maksat öğrenci şaşırsın) 90 kilometre ile 100 km ilerideki ilk mola noktasına doğru ilerlerken, hiç günahı ve haberi olmayan oğlumuz, uyanıp, ayılıp, giyinip, bize söylenip, buzdolabındaki çok önemli paketi kapıp bir daha bize söylenip, saatte ‘gereken süratle’ giderse biz mola noktasından hareket etmeden yetişip, lakerdayı bırakıp, biraz daha söylendikten sonra ve işine de geç kalmadan ‘mişın inposibil’ı gerçekleştirebilir mi? Karar verdi(K); “evet mümkün ve hatta kesin gerçekleşebilir. Lakerda operasyonu başlasın” herkes saatlerini ayarlasın. Dünyanın en iyi eşi kararlı bu iş “ya olacak “ veya “olacak”.
Koltuğumda hafif hafif kulağım çınlıyor! Sakın bizi sevgi ile anmakta olan oğlum yüzünden olmasın? Aman aman sonunda bir çare bulundu ya önemli olan bu. Dünyanın en iyi eşi memnun = ben memnun. Ama bir sorun var, problemde otobüs 90 km sürat ile gider ise ‘asıl oğlan’ paketi bize yetiştirebilecek. Ben, yeniden uyumaya çalışırken yarım açık olan tek gözüm ile dünyalar iyisi eşimin şoförümüz ile muhabbeti ilerlettiğini ; “acele giden ecele gider”, “trafik kuralları yavaşlatmaz, yaşatır” şeklinde vecizeler ile şoförümüzü lakerda operasyonun başarısı için daha yavaş gitmeye ikna ettiğini görmekteysem de, görmemekteyim. Ondan sonraki 1 saat boyunca yaklaşık her 10 dakikada bir; oğlum ile “sen neredesin?” – “biz neredeyiz ?” koordinasyonu ile aramızdaki mesafenin azalıp azalmadığı konusundaki denklemleri çözmekle geçti. Otobüsteki dostlarımız ister istemez bu operasyonun bir parçası olmaya başladılar, herkes bizi destekliyor, konu milli bir mesele olmak üzere. Herkes anladı ki: bu lakerda Teseloniki’ye varmaz ise toparlanmakta olan Yunan ekonomisi yeniden çöküşe girer ve Avrupa Birliği dağılabilir... Düşünebiliyor musunuz?
Mola noktasından tekrar hareket ettiğimizde eşimin yüzündeki mağrur gururlu, sevinçli ve görevini yapmış olmanın verdiği ‘o’ mutluluk ifadesi; bu operasyonun ‘her şeye değer’ olduğunu gösterdi.
Mösyö Patalon; lakerdaları “afiyetle” yedi. Eşi ile birlikte bizlere Teseloniki’ de muhteşem rehberlikleri eşliğinde unutulmaz bir gün geçirmemize yardımcı oldular.
Oğlum; işine çok gecikmedi. Ancak dönüş yolu boyunca, mola noktasındaki bir otobüs dolusu insanın kendisini neden bu kadar yürekten alkışladığını anlamaya çalıştı...
Ben; evrenin en iyi eşi ve dostlarımla ile muhteşem unutulmaz bir tatil geçirdim...
Siz, siz olun unutulan her şeyin aslında sizin sorumluluğunuzda olduğunu peşinen kabul ederek “çek listenize eşinizin de unutabileceği önemli malzemeleri ilave edin; mesela “lakerda alındı mı ?”
Sevgiye kalın.