Muhtelif sivil toplum kuruluşları Nefret Suçu’na ilişkin yasamanın yapılması için büyük çabalar harcıyorlar. Ancak, Nefret Suçu’nun sadece yasama yoluyla engellenmesinin mümkün olmadığını da biliyoruz. Nitekim önemli olan bu suçun işlenmesine zemin hazırlayan ortamın oluşmasını engellemektir.
Muhtelif sivil toplum kuruluşları Nefret Suçu’na ilişkin yasamanın yapılması için büyük çabalar harcıyorlar. Ancak, Nefret Suçu’nun sadece yasama yoluyla engellenmesinin mümkün olmadığını da biliyoruz. Nitekim önemli olan bu suçun işlenmesine zemin hazırlayan ortamın oluşmasını engellemektir.
Bu ortamın başlıca karakteristiği cehaletle önyargının toplumda kol gezmesi ve siyaseten istismar edilmeye müsait olan Nefret Söyleminin engellenmesine ilişkin bir yasanın olmayışıdır.
Toplumumuzun aydınları Nefret Suçu’na ilişkin yasanın çıkması için mücadele ederken, bunlardan bazıları, ifade özgürlüklerinin kısıtlanacağından endişeli olduklarından, aynı kararlılığı Nefret Söylemi’ne ilişkin bir yasanın çıkması bağlamında sergileyemiyorlar. Neticede, nefret suçunu oluşturan ortamın izalesine odaklanacaklarına sadece bu suçu işleyecek olanların cezalandırılmasının takipçiliğiyle yetiniyorlar. Şayet Nefret Söylemi zamanında yasayla engellenebilmiş olsaydı, gazeteci Hrant Dink ve sırf Yahudi olduğu için tanımadığı kişiler tarafından katledilen dişçi Yasef Yahya pekâlâ yaşıyor olabilirlerdi.
O zaman ne yapmak lazım?
Tabii ki çocuklarımızı eğitmemiz lazım!
Bunu yapmanın en etkin yolu insanlık tarihinde insan bağlamında yapılan hatalı uygulamaların çocuklarımıza tanıtılması ve bundan dersler çıkarmalarının sağlanmasıdır. İşte bu yüzden SOYKIRIM EĞİTİMİ’nin Milli Eğitim Bakanlığımızın ders müfredatının önemli bir parçası olması gerekiyor. Soykırım Eğitimi, gençlerimizin Nefret Söylemi’nin yıkıcılığı konusunda bilinçlenmelerine hizmet ederken onların iyi ve duyarlı birer vatandaş olmalarına da yardımcı olabilecektir.
Pekiyi, devletimiz bu konuda hiçbir şey yapmıyor mu?
Evet, yapıyor. Örneğin, Dışişleri Bakanlığımız ülkemizin konuya ilişkin, yeni kuşakların eğitilmesine yönelik gayretlerin teşvik edilmesini öngören bildiriler yayınlıyor: “...Tarih boyunca insanlığa karşı işlenmiş en vahim ve emsalsiz bir suç olan Holokost’un (Yahudi Soykırımı) tel’in edilmesi, gelecekte soykırımların önlenmesi amacıyla gerekli tedbirlerin alınması ve yeni kuşakların eğitilmesine yönelik gayretlerin teşvik edilmesi her Birleşmiş Milletler üyesi ülkenin görevi olduğu kadar, bir insanlık borcudur. Türkiye, karşılıklı anlayış, hoşgörü, özgürlük, güvenlik ve demokrasiye olan inancından hareketle, Yahudi düşmanlığı, ırkçılık, yabancı karşıtlığı ve ayrımcılığın önlenmesine yönelik tavrını kararlılıkla sürdürecektir,” (Dışişleri Bakanlığı’nın 26 Ocak 2010 tarih ve 22 numaralı “27 Ocak Uluslararası Yahudi Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü” konulu bildirisi)
Bu fasıldan, Dışişleri Bakanlığımızın Büyükelçi seviyesinde yetkilileri ülkemizin ITF(1) örgütünde (Soykırım’ın Hatırlanması ve Araştırılması için Uluslararası Görev Gücü) temsili için görevlendirdiğini bu konuda yapılan uluslararası toplantılara katıldığını; Türkiye’nin söz konusu örgütte “Gözlemci üye” statüsünde olduğunu ve Milli Eğitim Bakanlığımız mensubu yüksek bürokratlarımızın İsrail’deki Soykırım Müzesi Yad Vaşem’in düzenlediği toplantılara katıldığını biliyoruz.
Milli Eğitim Bakanlığımız Soykırım Eğitimi’nin müfredata dahil edilmesi konusunda yaklaşık bir senedir çalışmalar yapan, bünyesinde akademisyenler MEB yetkilileri, Dışişleri yetkilileri ve Türk Musevi Cemaat temsilcilerini bulundurup toplantılar yapan bir komisyon kurmuş bulunuyor.
Temennimiz bu gayretlerin 2013-2014 ders yılında taçlanması ve Soykırım Eğitimi’nin aynı bütün Avrupa Birliği ülkeleri gençlerinin sahip olduğu gibi Türk gençlerinin de bilgi ve eğitim dağarcığında yer almasıdır.
Diğer yandan, Milli Eğitim Bakanlığımızın bölge konjonktüründen kaynaklanan siyasi gelişmeler yüzünden Soykırım Eğitimi projesini rafa kaldırma tehlikesi maalesef mevcut.
Akademisyen Pınar Dost-Niyego 20 Ağustos 2012 tarihli Birikim dergisinde konuyu teferruatıyla işleyen bir yazı kaleme aldı.(2) Konuya ilgi duyan tüm tarafların dikkatle okuması gereken bir makale!
Makaleden iki alıntı yapayım:
1- “Holokost’un (Yahudi Soykırımı) tarihte benzeri görülmemiş bir olay olarak ‘istisnai’ bir olay yapan şey aslında bu olaydan alınacak derslerin de evrensel olmasından kaynaklanıyor: bu olay oldu, demek ki yine herhangi bir yerde herhangi birinin başına gelebilir”. (UNESCO Uzmanlar Toplantısı, Building a Pluralistic Culture of Remembrance: The Role of Holocaust Education, Toplantı Konsept Taslağı, 27 Nisan 2012, Paris.)
2- Günümüzde Holokost (Yahudi Soykırımı) eğitimine güncel siyasi anlaşmazlıklar, İsrail Devleti’nin ve Filistin halkının algılanışı gibi konular yüzünden şüpheyle yaklaşılmakta. Özellikle de Türkiye gibi Müslümanların çoğunluk olduğu ve dindar/İslami eğilimlerini ortaya koyan bir hükümetin iktidarda olduğu bir ülkede, bu eğitim konusunda karşılaşılabilecek en büyük sorun bu ayrımın doğru yapılamamasından kaynaklanabilir. Türkiye’de daha önce de yazılıp, çizildiği gibi konu İsrail olunca, Yahudilik, Siyonizm/Antisiyonizm, antisemitizm, Holokost/ve inkarı gibi her türlü kavram birbirine karışıyor.
İşte bu yüzden Soykırım Eğitimi konusunun sadece belirli çevrelerde konuşulan ‘teknik’ bir konu olmaktan çıkarılması ve güncel fikir tartışmalarının bir parçası olarak gündemde tutulması gerekiyor.
(1) İsveç eski Başbakanı Göran Persson’un inisyatifiyle Mayıs 1998’de kurulan The International Task Force for International Cooperation on Holocaust Education, Remembrance and Research örgütü
(2) Negasyonist Roger Garaudy’nin Ardından... Türkiye’de Holokost Eğitimi http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=871&makale=Negasyonist