Finansal krizin vurduğu Avrupa’da ekonominin patronları bu sarmaldan nasıl çıkılacağı konusunda kafa yormağa devam ede dursunlar Almanya adeta bir refah adası görünümü arz ediyor. Makul seviyelerdeki borç miktarı ile güven veren kamu kâğıtları ile adeta yatırımcılar açısından bir cennet… Bireysel hesaplarda kredi baloncukları olmadığı gibi konut kredileri noktasında da sorunsuz bir sicil göze çarpıyor. Dış ticareti her yıl düzenli artan şekilde gelişiyor.
Ancak Adam Tooze’un Foreign Affairs dergisinin son sayısında yer alan ‘Almanya’nın sürdürülemeyen büyümesi’ başlıklı makalesi durumun esasında hiç de bu kadar iç açıcı olmadığına vurgu yapıyor. Alman ekonomisinin yarattığı artı değerlerin ülke içinde kalmaması, Alman iş adamlarının yatırımlarını kendi mal ve hizmetlerini satın alan ülkelere yönlendirmeleri, siyasi otoritenin bütçeyi dengede tutmak uğruna gitgide eskiyen altyapıya yatırım yapmaması, nüfusun yaşlanması ve sosyal sigorta sisteminin bunu taşımakta zorlanmaya başlaması gibi birçok gözle görünen ve görülmeye aday neden, refah ülkesi kimliği ile herkese parmak ısırtan Almanya’nın geleceği hakkında şüpheler doğuruyor.
Her ülkenin bir sorun paketi var. Ülkeleri birbirlerine göre konumlandıran bu paketlerin içindeki sorunların niteliği ve bunların vergi ödeyen, toplumsal görevlerini yapan vatandaşlara hangi oranda, ne şekilde yansıdığı…
Fransa’yı ele alalım. Başkan seçilen François Hollande’ı iktidara getiren “Fransız halkı için 60 taahhüt” arasında rekabet gücü konusuna yalnızca bir kez yer verilirken, emeğin maliyeti konusu hiç yok. Ancak gitgide sokak terörüne teslim olmaya başlayan ülkede ekonomik krize girilmemesi için işletmeler ve ekonomi adına önemli olan bu kriterlerin söz konusu yapılması gerekiyor. Fransızlar artan doğrudan ve dolaylı vergilerden, işletmelerinin küreselleşme ekseninde rekabet güçlerini kaybetmelerinden, ürkek sermayenin ve buna bağlı olarak üretimin başka merkezlere kaptırılmasından son derece şikâyetçi.
Bu anlamda yakında seçimlere girecek Başbakan Merkel ile yeni yeni seçimden çıkarak programını uygulamaya koymaya başlayan Başkan Hollande’in gelecekte atacakları adımlar hem ülkeleri için hem de Avrupa’nın geri kalanı için önemli olacak.
İtalya’da hafta sonları lokantalar dolmuyorsa, iç pazarda görülen talep daralması işletmeleri köşe sıkıştırıyor, bankalar işletmeleri yeni pazar geliştirmeleri için ya da yeni ürünleri devreye sokmaları için kredi ile desteklemiyorlarsa, Avrupa’nın yaratıcılığı ile tanınan bu ülkesinde de işler çok iyi gitmiyor demektir. Şüphesiz durumu İspanya gibi değil, Yunanistan gibi hiç değil. Ancak borçlanma çevrilebilir limitlerin üzerine çıkmış, Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor ekonominin üzerinde. Bir İtalyan dostumun dediği gibi “henüz etrafımda işini kaybetmiş biri yok, ama ülkenin değişik yerlerinde küçük ve orta boy birçok işletmenin kepenk kapatmaya başladığını duyuyorum…”
Birçok Avrupa ülkesi sıkıntıda. Sıkıntılı olan ortamlarda sosyal çatışmaların olması son derece normal. Yazılı ya da görsel basında gördüğümüz sokak olayları, tepki yürüyüşleri, halk polis kapışmaları temelde ekonomik sorunlara bağlı. Ancak tüm sıkıntılarına rağmen Avrupa’dakiler sosyal devlet olma yolunda bir gelenek geliştirebilmişler; tüm sıkıntılarına rağmen eğitim, sağlık, kadının toplumdaki yeri, güçlerin ayrılığı konularında bir noktaya gelebilmişler. Sorun paketlerinde bunlara yer yok.
Buna mukabil refahın daralmaya başladığı hemen her toplumda örnekleri görülebileceği şekilde yabancı düşmanlığı artış göstermeye ve kendini değişik boyutlarda hissettirmeye başlamış. Bu esasen tarih boyunca dini / etnik savaşlardan, emperyal ihtiraslardan çok çekmiş bir kıtanın sakinleri olarak bu toplumların dur deyebilmeleri gereken bir konu.
İşin, bizi ilgilendiren, sıkıntılı tarafı Atlantik’ten doğuya doğru hareket ettikçe sorun paketinin alt maddelerinin daha elementer bir hal alması ve bireyler üzerindeki baskılarda çok ciddi farklılıkların kendini göstermesi. Sorunların algısı gibi çözüme giden yollarda mutabakat sağlanması ve böylece bunlara çare üretilmesi de zorlaşıyor, hatta bazen olanaksızlaşıyor.
Benim paketim seninkinden daha ağır yollu karşılıklı serzenişler ise tartışmanın doğasına aykırı. Neticede her paket düştüğü yeri yakıyor.