İlahi mahkeme

Türk spor kamuoyunu anlamak mümkün değil. Atlet kızlarımız Olimpiyat Oyunlarında aynı yarışta hem altın hem de gümüş madalya kazanarak Türk spor tarihinde eşine rastlanmamış bir başarı elde ediyorlar, fakat spor manşetlerindeki ömürleri sadece bir gün oluyor.

Köşe Yazısı
10 Ekim 2012 Çarşamba

NEDİM BÜYÜKABOLAFYA


Maazallah konu futbol olsun mevzu günlerce hatta aylarca gündemde kalmayı başarıyor. Hele ki olay kahramanlarından biri Aziz Başkan ise bu manşet hiç inmez.

Son on beş  gündür  spor camiası Alex ile Aziz Başkan’ın  çekişmelerini hayretle ve merakla izliyor. Birbirine bu kadar bağlı iki kişi ne oldu da birden bire bu kadar zıt düşebildiler. Bu konuda hep Aziz Başkan’ın açıklamalarını dinledik. Bana pek inandırıcı gelmemesine rağmen, bir başkanın taraftarını kandırabileceğini de aklıma getirmek istemedim.

Aziz Başkan’ın havaalanında yapmış olduğu açıklamalar, tercüman Samet Güzel’e yüklenmesi sanki bazı şeylerin pek de yerine oturmadığını gösteriyordu. Bu açıklamaları dinlerken eşimin yıllar önce söylemiş olduğu bir sözü hatırlattı  ‘hafızan kuvvetli değilse yalan konuşma’.

Aziz Başkan bu konuşmasında en büyüğün Fenerbahçe olduğunu ve hiç kimsenin de bunu önüne geçemeyeceğini birkaç kez vurguladı. Fakat ben en büyüğün taraftar olduğunu düşünüyorum. Fenerbahçe, kendisine bu kadar gönül vereni olmasa ne kıymet taşır. Bu demek değildir ki kulübü taraftar yönetir, ama Başkan bu kadar önemli mevzuda taraftarını bilgisiz bırakamaz.

Aziz Başkan’ın yaptığı onca konuşmadan sonra merakla beklenen Alex ’in açıklamaları bütün futbolseveri rahatlatmıştır.

Alex’ in yaptığı hataları itiraf etmesi, Aykut Hoca ile anlaşmazlığını açıklaması, Alex’e yapılan veda ziyareti ve sadece Volkan’a kırgın olduğunu söylemesi bazı gizli kalmış noktaların aydınlanmasına sebep oldu.

Alex’ten sonra,  Aziz Başkan’ın açıklamalarındaki doğruluk payının ölçüsü Samet’e bağlandı. Samet’in istifası Başkanın konuşmalarına gölge düşürdü.

Bundan sonra ne olacağı konusunda hiç kimse fikir sahibi değil. Hatta Aziz Başkan ve Aykut Hoca da kendilerini nasıl günler beklediği konusunda fikir sahibi olduklarını zannetmiyorum.

Bu olaylar gelişirken mesaj kutuma düşen bir hikâyeyi aktarmak istiyorum. Bu hikâye belki de Aziz Başkan’a bir yol gösterir.

Bir adam ölmüş ve öbür dünyada yargılanmak üzere sırasını bekliyormuş.

Sıra kendisine gelip mahkeme salonuna girdiğinde bir de ne görsün?

Yargıç kürsüsünde bir insan oturuyor.

Tanık sandalyesinde ise Tanrı yerini almış.

Adam şaşkın, “Aman Tanrım, bu nasıl oluyor? Beni senin yargılayacağını sanmıştım. Oysa orada hâkim olarak bir insan oturuyor.”

Tanrı gülümsemiş, “Ben hiçbir zaman sizi yargılamadım. Sonsuz sevgimle, ne yapmayı seçtiyseniz, sizi seçiminizde özgür bıraktım. Bana yargılamak değil, sevmek yakışır. Çünkü ben saf sevgiyim. Sizi kendimden yarattığım için sizi yargılamak kendimi yargılamak olur. Ayrıca benim yargılamama ne gerek var ki? Her şeyi bilen ben sadece burada tanıklık ediyorum. Dünyada olduğu gibi burada da insanlar tarafından yargılanıyorsunuz. Birazdan salonu hayattayken, senin zarar verdiğin, hoşgörülü davranmadığın, yargıladığın, kalplerini kırdığın insanlar dolduracak. Onlara kendini affettirmeye çalış. Onlar seni affederse ne ala. Çünkü cennetin yolu onların affından geçiyor.” demiş.

Bu hikâyede olduğu gibi kimin yargıç kimin tanık olacağını bilmiyoruz.