Tibetli rahip Chogyam Trungpa’ya Çin işgali sırasında, Himalayanın karlarında sürünerek hazırlıksız, yiyeceksiz nasıl kaçtığını sormuşlar. Yanıtı çok kısa olmuş:
-Önce bir adım attım, ardından bir adım daha...
O süre içinde kaygıları, korkuları bu eylemini engelleyecek olsaydı, Trungpa özgürlüğünü yitirebilir, belki de öldürülebilirdi; oysa bir adımla başlayan savaşım, yaşantısına yeni çevrenler açmıştır.
En uzun yolculukların bile bir adımla başladığını söyleyen Çin atasözünü sıkça duyarız. Yine kimi sözler, bir yolculuğa çıkarken önemli olanın gidilecek uzaklık değil, ilk adımı atmak olduğunu vurgular. Ömür boyu her kavşakta karşımıza çıkan farklı yollarda seçimimizi yaparken, kimi zaman kuşkuyla, kimi zaman korkuyla, kimi zaman da büyük bir kararlılıkla attığımız ilk adımlar gibi...
Öyküyü anlatmışımdır. Yeni yürümeye başlayan küçük kaplumbağa annesine sorar: “İlk adım için sağ ön ayağımı mı atmam gerekiyor, yoksa sol ön ayağımı mı? Sağ ön ayağımla birlikte, arka ayağımı da atmalı mıyım?..” Anne kaplumbağa sözünü kesmiş: “Konuşmayı bırak da, ilk adımını atarak yürümeğe başla!”
Her şey atılan bir ilk adımla başlıyor.
Bu, yalnızca yaşam yolumuzda ya da yeni bir girişimde atılan adım değildir; bir ses, bir sözcük, bir söz, bir dokunuş, bir bakış olabilir...
Bir davranış, bir yaklaşım, bir başkaldırı, bir eylem...
Bir kurşun...
Büyük yangınlara neden olabilecek bir kıvılcım!
Tüm yaşantımız boyunca atamadığımız o ilk adım için, maddesel ve tinsel olarak neler yitirdiklerimizi bir düşünsek! Ya da... Doğru zaman ve yerde attığımız o ilk adımlar nedeniyle başardıklarımız! İş ve sosyal yaşantımızda, arkadaşlık, aile ve sevgi ilişkilerinde... Geriye dönüp baktığımızda hayıflanmalar kadar, iyi ki yapmışım diyebileceğimiz birçok olayı gözlerimizin önüne getirebiliyoruz.
Kimimizin çok önemsediği, kimimizin de hiç üstünde durmadığı yalnızca iki sözcük: “Seni seviyorum!” ya da “Özür dilerim!”
Kim bilir yaşantımızı tümüyle değiştirebilecek bu iki söz, ne çıkmaz yolları açmış, ne aşılmaz duvarları yıkmıştır; ama yine o ilk adımın ne zaman ve nasıl atılacağı konusu her koşulda karşımıza çıkıyor.
Behçet Necatigil’in Sevgilerde şiiri geliyor aklıma. Birkaç dizesi şöyle:
“Sevgileri yarınlara bıraktınız / Çekingen, tutuk, saygılı. / Bütün yakınlarınız / Sizi yanlış tanıdı.”
“Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi / Kalbinizi dolduran duygular / Kalbinizde kaldı”
Kalbimizi dolduran duygular, beynimizi kemiren düşünceler!.. Ancak o ilk adımı atıp eyleme dönüştüğü anda yaşantımıza bir anlam katıyor.