Bayram’da Cancun’da idik. Gitmeden önce facebook’taki duvarıma Cancun uçağının boarding panosunun fotoğrafını post edip ‘iş için gidiyorum’ diye bir not yazmıştım; sağolsun arkadaşlarımın hiç birisi inanmadı... Külahıma anlat mealinden post’lar eklediler..
Gerçekten de Cancun’daki lüks oteller, golf resortları, kültür ve tabiat zenginliği bu şehri çok cazip bir tatil beldesi yapmakta. Araba kullanırken karşımıza çıkan Avenida Alfonso Bonfil sapağından çıkıp aynı isimde bir de mahallesi olduğunu görünce, atalarımız buralara gelmiş yerleşmiş diyerek bir de sempati duymaya da başladım.
Türkiye’deki iş ortağı olduğumuz ve şirket evliliklerinde uzmanlaşan uluslararası organizasyonun bu yılki toplantısı Cancun’da gerçekleşti. Bu vesile ile dünyanın 5 kıtasından gelen yatırım bankacıları ile 3 gün boyunca hem kişisel dostluklarımızı pekiştirdik, hem de global ekonomi ve beklentiler ile ilgili enteresan perspektifler edindik.
Ev sahibimiz Pablo Rion’un Meksika’nın ekonomik görünümü ile ilgili yaptığı sunum çok enteresandı: Meksika 1 trilyon dolarlık ekonomisi ile dünyanın en büyük 11. ekonomisi. 116 milyonluk nüfusu var; 7. en çok petrol üreten ülke. 2002 senesinde kredi derecelendirme kuruluşları tarafından ‘yatırım yapılabilir’ kategorisinde değerlendirilmeye başlamış. Son derece düşük faizlerle borçlanabiliyor, cari fazlası var ama petrol ihracatından dolayı değil, kuvvetli bir sanayi altyapısına sahip; sağlam bankacılık yapısı ve gelişmiş sermaye piyasaları mevcut. Mexichem, Cemex, Femsa, Modelo (Corona birası-40 milyar dolar değerinde) ve Bimbo gibi artık çok uluslu olmuş çok sayıda dev şirketleri var.
Meksika›nın coğrafi konumu çok avantajlı. Kuzeyinde serbest ticaret anlaşması olan 350 milyon nüfuslu ABD ve Kanada, güneyinde ise 600 miyon nüfuslu koca bir güney Amerika kıtası mevcut. Bu bakımdan Türkiye’ye çok benziyor. Türkiye’nin de serbest ticaret anlaşması olan bir Avrupa Birliği ile yüksek nüfusa sahip ve tüketim ihtiyacı yüksek Orta Doğu’su var. Kıyaslaması size ait tabii...
Türkiye gibi, onlarca yıllar süren kronik hiperenflasyonu yenip faizleri çok düşük seviyelere indirebilmişler(Meksika’da enflasyon yüzde 4, bizde yüzde 9). Kendi krizi olmadığı için 2008 yılındaki küresel krizin etkilerini Türkiye gibi süratle atlatıp istikrarlı bir büyüme trendine geri dönmüşler. Meksika parası peso değerlenmiş, dolar, Euro ve yen’den sonra dünyada en çok el değiştiren para birimi haline gelmiş. Meksika›nın ihracatı 350 milyar doları, uluslararası rezervleri 200 milyar doları aşmış durumda. Cari açığı yok gibi bir şey.
Meksika’da ABD›deki gibi bir başkanlık düzeni mevcut. 1988›den beri demokratikleşme eğilimi artmış diyorlar; ancak son zamanlarda uyuşturucu kartellerine hükümetin açtığı savaş dolayısı ile zengin sınıfın ciddi güvenlik sorunları var.
Daha sonra Brezilya’lı ortağımızın yaptığı sunumda Brezilya’da da işlerin tıkırında gittiğini ve ekonomilerinin sağlıklı bir şekilde büyümekte olduğunu izledik.
Toplantılar esnasında yapılan başka bir sunum da Transeconomics şirketinden ekonomi profesörü Genevieve Signoret’ten geldi: Genevieve, global ekonomi ile ilgili enteresan öngörüler verdi ben de burada paylaşmak istedim:
Hiç alışılmadık ve daha önce hiç yaşanmamış bir ‘business cycle’ içindeyiz.
Şu andaki likidite bolluğu uzun sürecek. Başta ABD olmak üzere, merkez bankaları sisteme para pompalamaya devam edecek;
Zaman zaman borsalarda büyük ralliler yaşanacak; emtea fiyatları likidite baskısıyla bazen artacak, bazen de anemik büyüme haberleri ile düşecek…
Bir iki sene içerisinde Avrupa ya tek para biriminin devamı olması gereken bankacılık birliği ve maliye birliği gibi önlemleri alacak, ya da geriye gidecek ve bazı ülkelerin Euro’dan çıkmasını kabullenecek;
Para bolluğuna rağmen enflasyon baskısı olmayacak çünkü bankalar kredi vermekte isteksiz davranmaya devam edecek;
Düşük faizler uzun süre devam edecek;
Toparlanma başlamazsa, bir ‘likidite tuzağı’ içinde debelenip duracağız.
Amerika’lı ortağımız çıkıp ABD’deki başkanlık yarışından bahsetti. Şu ana kadar milyarlarca dolar harcanan seçim biter bitmez gözlerin fiscal cliff yani mali uçurum olarak adlandırılan yasaya çevrileceğini belirtti. 1.5 yıl once çıkartılan yasaya göre, şayet Kongre’de adam gibi bir bütçe disiplininde anlaşılamaz ise, bütçe açığının yarısı yani 600 milyar dolara yakın bir rakamı vergi ve harcama kısıntısı olarak geri çekecekler. Tarih yakın: 1 Ocak 2013. Böyle bir kesintinin ABD ekonomisini felç edeceğine kesin gözüyle bakıldığı için mali uçurum lafı oldukça yerinde. Başkanlık yarışı, Hurricane Sandy’nin bırakacağı zararların arkasından bir de mali uçurum ile ilgili bir gündem yoğunlaşacak.
Kuşbakışı gözlemde, Avrupa’nın bankacılık birliği ve maliye birliğine girip girmeyeceği konusuyla ABD’nin mali uçurum konuları çözülünceye kadar Merkez Bankaları para musluklarını açık tutacak. Gelişmiş ekonomiler bir likidite tuzağında mahsur kalacak. Bu arada Güney Amerika ülkeleri tıkır tıkır büyüyecek.