Holokost deyince yalnız acı, gözyaşı, ölüm gelmiyor aklımıza. Daha somut olarak, bunları yaşamış insanların anlatılarını, tanıklıklarını, öykülerini anımsıyoruz. Tarih boyunca benzeri olmayan bu soykırımda, kimileri korkunç deneylerlerden ve işkencelerden geçirilerek öldürülmüş, kimileri de bu acımasızlığa direnecek gücü kendilerinde bulmuşlar, yaşadıklarını da bütün dünyaya aktarmaya çalışmışlardır.
Bizleri tarih boyunca silinmeyecek bu acı gerçekle buluşturan, yaşanmışlıkları yıllar geçse de sorgulamaya yönelten, unutulmamaları için her sözcüğüyle canlı tutan, kurtulmayı başaranların aktardıkları bu öykülerdir. Resme ve müziğe yansıyanların dışında, kimi yazar anıları, kimi günceleri, kimi denemeleri, kimi şiirleri, kimi de romanlarıyla bu hiç silinmeyecek acıları ortaya koymuşlardır. Anne Frank, Primo Levi, Elie Wiesel, Nelly Sachs, Imre Kertész, Jorge Semprun yıllar içinde kitaplarını okuduğum, ilk anda aklıma gelen isimler... Her biri aynı acıyla yürekleri dağlanmış, benzer kötü deneyimleri yaşamış olsalar da, kendi öykülerinin birer kahramanı olarak bu utanç dolu geçmişi anlatıyorlar; ama bunları aynı yazgıyı paylaştıkları insanları da içine katarak, yaşanmış olaylara tanıklık ederek...
Gelelim Cecile’in kim olduğuna...
Öncelikle bir roman kahramanı! Raşel Rakella Asal’ın kaleme aldığı, 1939-1943 yılları arasında, bir genç kızın gözünden Varşova gettosundaki acımasız yaşamın anlatıldığı bir roman! Günümüzden geçmişe dönük anımsamalarla Cecile’in Varşova’ya gelişini, getto duvarları arkasında geçen çocukluğunu, gençliğinde yaşadıklarını okuyoruz. Yazar, yine kahramanın anlatımıyla, o günlerin kötü koşullarında, yaşama ve Nazi baskısına karşı Yahudilerin nasıl direndiklerini ortaya koyuyor.
Benim asıl ilgimi çeken, gettoda haftada bir basılan gazetenin içeriği ve duruşu... Bu gazete, yaşanan tüm olumsuzluklar içinde, yayınladığı haber ve yorumlarda gülmece unsurunu sürekli öne çıkararak, Yahudilerin umutlarını canlı tutmaya çalışıyor. Ne yaman bir karşıtlık: Acılardan beslenen bir gülmece!
Aslında bir simge olarak da görebiliriz Cecile’i. Kurtulanların, yaşama direnenlerin bir simgesi! Hangi adla isterse karşımıza çıksın, yaşananların bir tanığı olarak, tüm olumsuzluklara karşın hayatta kalmış, anıların baskısını ömür boyu içinde taşımış bir insan!
Nitekim 82 yaşına gelmiş Cecile, kitabın son sayfalarında şöyle sesleniyor:
“Artık öykülerimizi tüm dünyayla paylaşmalıyız. Hâlâ şansımız varken anlatmalıyız. Biz o günleri yaşayanlar, artık oldukça yaşlandık. Sayılarımız gittikçe azalıyor. Bir gün bu olayın hiçbir gerçek tanığı kalmayacak. Onun için her şey anlatılmalı. Artık tarih için konuşmamız gerekiyor. Bizler bir gün hepimiz gideceğiz, ama sesimiz her zaman bu dünyada kalmalı.”
Bu ses, çeşitli kamplarda öldürülen, suçları yalnızca Yahudi olmaktan kaynaklanan, altı milyon insanı anmak için!