Şair Onur Behramoğlu bu haftadan itibaren ‘Zapatista’ yazılarıyla ŞALOM’da.
Ölü bir dil diriltilebilir mi? 1948’e kadar öyleydi İbranice. Dirilmiştir. Bir dili yaşatanlar, herkesten önce şairlerdir. İnsanların “seni seviyorum” düzyazısıyla yetindiği bir dünyada, “ve yalnızlık, seninle hiç birlikte bulunmadığımız / bir yerde bulunmaktır” diyen Yehuda Amihay (1924-2000), aşkın İbranicesi ‘ahava’ sözcüğüne can katmaktadır dizeleriyle. “Bir insanın kendinden vermesi” anlamını da yüklenen ‘ahava’, onun asıl adıdır. Tüm gerçek şairler gibi o da aldığı her nefesin karşılığında, varlığının tüm zerreleriyle adanmıştır hayata, şiire, aşka.
Modern İsrail şiirinin bu en büyük ismi, Almanya’da doğar, ailesiyle birlikte 1936’da Filistin’e göç edip Kudüs’e yerleşir. İkinci Dünya Savaşı’nda İngiliz ordusu Yahudi tugayında, Arap-İsrail savaşlarında İsrail ordusunda savaşan Amihay, kutsal metinler ve İbrani edebiyatı eğitimi görür, yaşamını öğretmenlik yaparak kazanır. Ted Hughes, onu, “Kitaplarını en sık elime aldığım, yolculuklarda en sık bavuluma koyduğum ve doğal, gerçek ve doyurucu bir şey yazmanın imkânsız göründüğü anlarda en sık yeniden okuduğum şair” sözleriyle selamlar. Bense, Roni Margulies-Hulusi Özoklav çevirisi seçme şiirlerini yıllar önce bir kitapçının unutulmuş bir köşesinde bulmuş, elimde hazine tuttuğumu ilk şiirle anlamış, kutsal kitaplarım arasında saydığım bu kitabın şairiyle yıllar boyu konuşup dertleşmişimdir.
İlk şiir, sanki hepimizin çocukluğuna dair şu olağanüstü dizelerle başlar: “Çocukluğumda / deniz kenarında çimenlerle yelken direkleri olurdu / ve uzanmış yatarken / hepsinin aynı şey olduğunu sanırdım, / beni aşıp gökyüzüne uzanırdı çünkü hepsi.” Bizi aşıp gökyüzüne uzanan çimenler, yelken direkleri, evler, arabalar, insanlar... Ve kalbimizde sadece annemizin sözleri... Yaşıtlarıyla bile değil, sadece anneleriyle aynı hizadadır çocuklar. Baba iştedir, uzaktadır, ötelerde, aşılması gerekli bir dağ olarak. “Çocukluğumuzun annesiyse, gözlerini hiç yummaz.”
Sonraki şiirin ilk dizeleri, “Yağmur fısıltılarla konuşuyor, uyuyabilirsin artık”, bana bir şiir yazdırmış; Amihay, hayatımın birçok ânında gülümsemiştir bana. Okula başladığı gün kederli bir sevinçle izlediğim oğlumun yanındadır: “Çekip ilk kez okula götüreceklerken beni / Tutup bırakmadığım ahşap trabzan / Uzun yıllar oldu yanıp kül olalı. / Ama tutup bırakmayan ellerim / Bırakmıyorlar hâlâ.” Mücadele azmiyle dolduğum an yanımda: “Bir kez daha yazılsın istiyorum adım / hayat kitabına ve bir daha / ve yeniden, / yazan el acıyana dek.” Hep aramakta, hep sorgulamaktayken: “Bir çocuğu, bir keçiyi aramak / bu tepelerde eskiden beri / başlangıcı olmuştur yepyeni dinlerin.” Zor günlerimde omuz vermiştir yüküme: “Çocukluğunu herkesten iyi anımsayan kimse, / odur kazanacak olan. / Kazanılacak olan neyse.” Hem Kudüs’tür o, mübarek, bilge; hem de acılar içinde Gazze: “Unutma: korkunç savaşlara gidenler de / bahçelerle pencerelerin, / oyun oynayan çocuklarla havlayan köpeklerin / önünden geçerler giderken savaşa. / Yerde yatan meyvaya / yapraklarıyla dallarını hatırlat, / yırtıcı dikenlere / bahar aylarında yeşil ve yumuşak olduklarını hatırlat / ve unutma, / bir yumruk da / açık bir el ve beş parmaktı bir zamanlar.”
Amihay’ın şair yüreği; savaşlar, ayrılıklar, acılar yaşayıp her şeyi, ölümü de kabullenmişken, incecik sitemi, zarif bir karşı koyuşu da taşır. Her an kırılıp onarılmakta, yaralanıp deva bulmakta, yıkılıp yapılmaktadır. Türkçe’ye çevirdiğim şiirlerinden birinde, “Kimlik belgemi kaybettim.” der, “Yeniden yazmalıyım hayat hikâyemi / Birçok makama, bir nüsha Tanrı’ya / bir de şeytana.” Babasını hatırlayışı, tüm insanlığa gönderilmiş sevgi dolu bir mektup gibidir: “Ah, dokun bana, dokun bana, güzel kadın! / Yara değildir hissettiğin gömleğimin altında. / ‘O hâlâ iyi ve aşk dolu bir çocuk.’ / diyen tavsiye mektubudur babamın, / katlı durur. / Sabah duaları için beni uyandırışını / hatırlarım babamın. / Battaniyeyi çekip alarak değil, / alnımı usulcacık öperek uyandırışını. / O zamandan beri daha da çok seviyorum onu. / Ve bu yüzden bırakın/ usulca ve sevgiyle / uyandırılsın / Mahşer Günü’nde.”
Şiirlerinden bir seçkiyi çeviri şiir kitabı olarak yayımladığımda, “Şalom Yehuda Amihay!” diyeceğim, “Bir zamanlar tanıdığım genç bir adam vardı. Bu dünyadan geçip giden o delikanlının alnını usulcacık öptüğün için sana teşekkür ederim. Şalom!”