22 Kasım 2012 Perşembe günü İspanya’dan, dünyanın dört bir yanındaki Sefaradların buruk bir sevinçle karşıladıkları bir haber geldi.
İspanya Adalet Bakanı Alberto Ruiz-Gallardón ve Dışişleri Bakanı José Manuel García-Margallo, ‘Centro Sefarad’ın Madrid binasında düzenledikleri ve İspanya Yahudi Cemaatleri Federasyonu Başkanı Isaac Querub’un da katıldığı basın toplantısında, 1492 yılında Katolikliği kabul etmedikleri için ülkeyi terk etmeye zorladıkları tüm Sefaradlara vatandaşlık haklarının ‘iade’ edileceğini resmen açıkladılar.
Haber henüz çok yeni olmasına rağmen, dünya basınında ve özellikle sosyal paylaşım sitelerinde yoğun bir trafiğe neden oldu. Karara muhalif olanlar azınlıktaydı. Hükümete karşı olan İspanyollar, bu kararın popülist bir karar olduğunu ve arkasında seçimlerde oy toplama hesabı yattığını ileri sürüyorlardı. Az sayıdaki Sefaradlar ise ‘geciken adaletin adalet olmadığı’ görüşünde birleşiyorlardı.
Özdeyiş doğru! Ama katılmak mümkün değil!
Beş asır önceki bu ‘ayıp’ -kendi tabirleri ile ‘vergüenza’- nesilden nesle intikal eden bir miras gibi, ülkede doğan her bebeğin ‘tarih belleğinde’ yerini almış. Aklı eren her İspanyol genci bu konuyu irdelediğinde: ‘Sakın ha! Bu konuşulmaz… Tartışılmaz…” denmiş. Tabuya dönüştürülmüş. Kendi kusurları olarak görmemelerine ve hiçbir şekilde onaylamamalarına rağmen bu ayıp, toplumsal bir suçluluk duygusuna dönüşmüş. Bunu gidermek için yıllardır yaptıkları özel yasal düzenlemeler, vatandaşlığı tekrar alabilmeleri için sağlanan kolaylıklar, basitleştirilen bürokratik işlemler, tüm Sefaradları kucaklayamamış, dolayısı ile bu ayıbı telafi edememiş… Ve bugünlere gelinmiş.
Bugünkü İspanya hükümetinin, beş asırdır süren bu rahatsızlığa son vermek için Adalet ve Dışişleri Bakanları aracılığı ile yaptığı ve İspanyol halkının da desteklediği bu açıklamaya kanımca, diplomatik ve toplumsal bir ‘reddi miras’ olarak bakmak gerekiyor.
‘Vatandaşlık hakkının iadesi’ çoklu anlamlar taşıyan bir ifade. Bir hakkın iadesi, o hakkın zamanında alınmaması gerektiğini, alınmasının yanlış olduğunu, adil olmadığını, yapılanın tasvip edilmediğini ifade eder ve gizli bir ‘özür’ içerir. Ayrıca bir hak iadesi, o hakkın sahibine yapılır. 520 yıl önceye dayanan bu olayın, bugüne kadarki tüm Sefarad nesilleri etkilediğinin bilincinde olan İspanya, bugün yaşamakta olan tüm Sefaradları bu hakkın sahibi olarak görüyor.
Açıklamanın yapılış yeri ve şekli, ‘bin kere özür’ anlamına gelen detaylar içeriyor.
- Basın toplantısının yapıldığı yer incelikle seçilmiş. Hak sahiplerinin kendilerini ‘ev sahibi’ hissedecekleri bir mekân: ‘Centro Sefarad’.
- Hükümet, bu açıklamaya verdiği önemi bir değil, konu ile doğrudan ilgili iki önemli bakanını, bu hakların iade işlemlerini sonuçlandıracak olan Dışişleri ve Adalet Bakanları görevlendirerek ortaya koymuş.
- Adalet Bakanı Alberto Ruiz-Gallardón’un basın toplantısını yaparken konuşmasını yönelttiği, hitap ettiği kişi ise, tüm Sefaradların temsilcisi olarak konumladıkları ‘İspanya Yahudi Cemaatleri Federasyonu Başkanı Isaac Querub...’
Kısacası; Adalet Bakanı Ruiz-Gallardón’un hükümet adına yaptığı bu açıklamanın içerdiği söz ve duygular, ‘bin kere özür’ anlamına gelen ve içtenliklerini yansıtan zarif uygulamalarla beslenmiş, desteklenmiş…
İspanya kralı Juan Carlos’un bu konudaki görüşlerini de bilen Mariano Rajoy hükümeti, 300.000 kişiyi kapsayacak olan bu kararını tüm dünyaya duyurarak İspanya’nın uygar bir Avrupa ülkesi olarak insan haklarına verdiği önemi kanıtlamakla kalmadı, aynı zamanda, Dışişleri Bakanı Margallo’nun açık ifadesi ile uzun zaman önce susturulduğu için kaybetmek üzere oldukları toplumsal belleklerini tekrar geri kazanmış oldular.
***
Adalet bakanı Gallardon, bundan evvelki prosedürlere uygun olarak yapılan ve bir süredir bakanlıkta beklemede olan 2900 civarındaki vatandaşlık talebinin çok kısa zamanda sonuçlandırılacağını açıkladı. Dünyada 300.000 kadar Sefarad’ın, isterlerse bu haktan faydalanabileceklerini, işlemlerin çok kısa süreceğini ve İspanya halkının bunu ‘Sefarad kardeşleri ile tekrar buluşma’ olarak gördüklerini duyurdu.
Bundan evvelki prosedürlerin tamamının yürürlükten kaldırıldığını, bundan önce öncelikli bir şart olan ‘Anayasa ve Krala bağlılık yemininin bile Sefaradlar için gerekli olmadığını, amaçlarının “dünyanın neresinde olursa olsun her Sefarad’ın, bulunduğu yerde İspanyol vatandaşlığına kavuşması” olduğu açıklandı. Çift vatandaşlığın geçerli olmadığı İspanya’da yalnızca çok özel durumlarda uygulanan çift vatandaşlık hakkının tüm Sefaradlara tanınacak olması ve kısa süre için bile olsa İspanya’da ikamet etmek zorunluluğunun tamamen kaldırılmış olması, amaçlarındaki kararlılık ve samimiyetin kanıtları olarak görülüyor.
Vatandaşlık talebinde bulunmak için, Sefarad olduğunu kanıtlayan basit bir belgenin yeterli olacağını, belge olmaması halinde, Sefarad kökenli olduğu bilinen isim ve/veya soyadlarının bile bir kanıt olarak kullanılabileceğini, onların da olmaması halinde Judeo-Espanyol dilini konuşmanın ya da aradan asırlar geçmesine rağmen hala İspanya geleneklerinden birkaçının sürdürüldüğünü kanıtlamanın bile yeterli olabileceğinden bahsedilmekte.
Bu açıklama sonrası, vatandaşlığın geri verilmesi için uygulanacak olan oldukça basit prosedürlerin, önümüzdeki günlerde başta Latin Amerika ülkeleri ve Türkiye olmak üzere, Sefaradların yoğun olarak göç ettikleri tüm ülkelerdeki konsolosluklara ulaşması ve konsolosluk aracılığı ile Türkiye Musevi Cemaati yetkililerine de iletilmesi bekleniyor.
Diğer taraftan, Casa Sefarad-Israel Madrid ofisi ve İspanya Yahudi Cemaatleri Federasyonu (FCJE), kendilerine müracaat edecek her Sefarad’a yardımcı olmaya hazır olduklarını belirttiler.
Türkiye Yahudileri için ilk bakışta ‘Shengen vizesinden kurtulmak’ anlamına gelen ancak geri planda birçok avantajı da içeren İspanyol vatandaşlığının oldukça rağbet göreceğini tahmin etmek pek zor olmasa gerek!..