İçi boş bir komediyi mi tercih edersiniz? Yani salt gülmek için gülmek midir tercihiniz yoksa şöyle bolca sofistike fikrin, dünyaca ünlü yazarlardan alıntılar yapılarak günümüz olaylarını ve özelde insan ilişkilerinin ve kişinin ruh halini tiye alan bir espri anlayışını mı tercih edersiniz?
Eli KEBUDİ
Bir filmi izlerken veya bir kitabı okurken kitabın bize vereceklerini veyahut kitaptan almak veya çalmak istediklerimizi az çok bilerek okumaya başlar veya izlemeye çalışırız. Kendi seçimimizdir bizi satırlar içerisine sürükleyen birazda, kendimizi kışkırtırız bir nevi, heyecanlandırırız, hikâyenin sonunda ne olacak diye düşünmeyi daha kitabın başında veya filmin başındayken aklımıza düşürürüz. Bizim anlayışımız doğrultusunda, peşi sıra takip eden olaylarda karakterlerin ağzından dökülen her cümle anlamlı olmalı veya bir anlam bütünlüğüne sahip olmalıdır, bu örgünün bu süreçte şekillenmesi bizi de heyecanlandırır, , “arın tüm bildiklerinden benimle ilgilen” der sözcükler ve karakterler. Kimi zaman, evdeki hesap çarşıya uymaz, seyrimiz sırasında beklenmedik olaylar örgüsüyle karşılaşabiliriz. Kitabın bir yerinde her şey mantıklı ve akla uygun bir yol alırken bir anda karakterler değişiverir, sürprizlerin ardı arkası kesilmez. Heyecan doruktadır ve sanki daha önce hoşumuza giden şeyler değişmiştir, bir bilinmezlik şimdiden kaplamıştır satırbaşlarını, umutsuzluğa düşmemek gerek, çünkü “umut tüylü bir şeydir” batar, rahatsız eder, uyanık kalmamızı sağlar, gıdıklar arada, eğlendirir, kendimizden geçene kadar gülmememize yol açar.
Tüysüz, tam da böyle bir kitap, neyin bizi beklediği konusunda veya kitabın bizi nasıl beklediği konusunda, kitap da dâhil pek de fikrimiz yok. İşte tam da bundan dolayı bir çabada sarf edilmemiş, klarnet virtüözü, dahi yönetmen, şair Woody Allen nın kaleminden bir çırpıda dökülüyor kelimeler. Tıpkı filmlerin deki gibi karmaşık hayal gücünün dolgunluğunda bir espri anlayışını takiben sınırları belli edilmeden yapılan egzersizlerin hemen hepsi kitapta mevcut, doğumdan ölüme, tanrıdan yaşama ve çocukluktan yaşlılığa kadar, her evreye bir takım çapraz bağlarla bağlanmakta yazarımız. Bu bağların düz değil de çapraz bağlarla bağlanması, bizi de güldürüyor.
Tüysüz bir kitap en nihayetin de.
Dalga geçilecek tek bir duygu ve tek bir ruh hali kalmayana dek, kendi istediği doğrultuda gidiyor Woody Allen. Okuyucuyu çok ciddiye alan bir yanı yok, hayatın tüm ciddi sahnelerini, bir öğle uykusuna değişebilecek kararlılıkta olsa da dört ayak üzerine düşürüveriyor tüm cümlelerini.
Çok ayaklı bir komedi Tüysüz, göz ucuyla baktığımız, elimize aldığımızda hikâyeleri her defasında tekrar okuyabileceğimiz, yazarı gibi nevi şahsına münhasır, esprilerin yerle yeksan olduğu, absürd komedinin sınırlarını aşan hikâyelerin var olduğu, bir kitap, tüylerinden arındırılmış. Drama değil, aksiyon değil, fantastik hiç değil. Hiçbir olayın tekil kahramanlığına dönüşmeyen, roman kahramanlarının ise aynı anda hem dramatik hem de fantastik bir rol üstlendiği, hayatı tersten okuma alışkanlığı kazandıran bir kitap Tüysüz.
Not Defterinden…
Kitap, öznesi umutsuzluk ve ölüm olan, aynı zamanda karanlıkta kalmış bir not defterinden pasajlarlarla “Allen’ın Not defterinden Seçmeler” başlığı altında tüylerinden arınmaya başlıyor. Umutsuzluk için,“bir dağ sıçanının eşya piyangosunda kazandığım ödül üzerine hak iddia ettiği o aynı berbat rüyayı gördüm. Umutsuzluk…” diyor Woody üstat. Ölüm ile ilgili bir düşüncesine daha kulak kabartacak olursak “yine de kafayı ölüme takmış haldeyim. Sık sık derin düşüncelere dalıyor, sürekli ölümden sonra yaşam olup olmadığını düşünüyorum. Eğer varsa orada bir yirmilik bozarlar mı?” gayet melankolik bir girişi nasıl sonlandırdığını görüyoruz yazarın, bunun gibi ve deyim yerindeyse dalga geçen, korkusuzca ve pervasızca soğuk rüzgârlar estiren saptamalarla yazarımızın iç dünyasının, eğlenceli tarafına bırakıyoruz kendimizi.
Mensa Hayat Kadınları
Post modern bir pembe panterin ya da altmışların iyi huylu klasik dedektiflerinden biri olarak karşımıza çıkıyor dedektif Kaiser bu öyküde. Yazarımız mutsuz ev erkeklerini konu almış, eşiyle gerçekten bir konu hakkında entelektüel bir sohbet yapamayan ve bu yüzden de mutsuz olan erkeklere zihnen tahrik edici kadınları pazarlayan bir şirketin peşine düşen dedektifimizin başından geçenler anlatılıyor. Woody Allen ekliyor; “gerçekten beyni olan kadınlar, onları pat diye bulmak kolay değil… Pazarladıkları sadece entelektüel deneyimden ibaret değildi; aynı zamanda duygusallık da vardı işin içinde…”. Sanayileşen toplum ile birlikte mutsuz olan karı koca ilişkilerine eleştirel bakış sunan bu öykü, kitaptaki yerini sağlam bir temele dayandırmaktadır.
Ölüm Oyunu
Yaşam boyunca doğum ve ölüm arasında dünya üzerinde işgal ettiğimiz süre içerisinde tanrı tarafından kurgulanmış bir planın birer parçalarıyız. Kitaptaki iki tiyatro oyunundan biri olan “Ölüm Oyunu”nda, tam da bu kurgusal bütünün bir parçası olarak, sabaha karşı saat 2 sularında uyandırılan Kleiman, kendisini her şeyden habersiz ve bilmediği bir planın parçası olarak bulur. Bu planın işleyişi, grup üyelerinin Kleinman’a plan hakkında ser verip sır vermemeleri ve gecenin karanlığında peşinden koşan “ölümün” Kleinman’ı ironik bir şekilde yakalaması, Tüysüz kitabındaki en eğlenceli öyküyü oluşturuyor. Kleinman’ın ağzından dökülenlere kulak kabartacak olursak; “ölümden korktuğum yok, sadece başıma geldiği sırada orada bulunmak istemiyorum” der.
Woody Allen ın Türkiyede ilk baskısını 1989 yılında yapmış olduğu Tüysüz, dünya çapında kültleşen bir roman haline gelmiştir. Romanı bu sefer Türkçeye kazandıran, Garo Kargıcı. Yukarıda kısaca değindim 3 bölümün yanı sıra, Empresyonistler Dişçi Olsaydı’dan, Kısa ve Faydalı Bir Sivil İtaatsizlik Rehberi’ne, ve kült haline gelmiş diğer bir tiyatro oyunu olan Tanrı oyununa kadar, mizah anlayışının keskin dönemeçlerinde kendine özgü bir anlatım tarzıyla, cesurca ilerleyen Woody Allen, zaman zaman açıp bölüm bölüm okunacak bir yapıtın altına imza atıyor.