Geçtiğimiz perşembe gecesi CRR’de ‘Novaya Rossiya’ Devlet Senfoni Orkestrası’nı dinlemeye gittik. Eşim ikinci sıradan harika bir yerde bilet almış. Koltuğa yerleştim, kim var kim yok bakınıyorum. Birden tam arkamdaki sıraya bir baba-oğlun geldiğini fark ettim. Sırtımı dönüp bakmadım ama küçük bir çocuk olduğunu anladım. Elinde selofandan bir torba, belki de içinde şeker vardı, haşur huşur oynayıp duruyor. ‘Eyvah’ dedim, ‘konser burnumdan gelecek.’ Tecrübeyle sabittir ki, ne zaman bir klasik müzik dinletisinde yakınımda bir çocuk olsa, bir süre sonra, ‘ne zaman bitecek, daha çok mu var’ gibi münasebetsiz sorular başlar. Ya da ‘tuvaletim geldi’ sızlanmaları. Oysa bu kez böyle olmadı. Konserin başlamasına henüz vakit varken, baba oğluna, “sahnenin sağında hangi aletler var?” diye sordu. Çocuk sıraladı. “Peki, ya solda?” “kemanlar vs” “Peki tam ortadaki yüksekçe kürsü ne?” “Aman baba, şef için” dedi çocuk. Baba sürdürdü. “Sana bu orkestrada çalma şansı verilseydi, hangi enstrümanı seçerdin?” Gitar diye yanıtladı çocuk. “Ama bu orkestrada gitar yok”. “Peki, o zaman davuuul” diye yanıt geldi. Derken konser başladı. Keyifle dinliyorum. Bu arada arkamdaki koltuktan ‘çıt’ çıkmıyor. İlk yarı bitti; dışarı çıkmak için ayağa kalktım. Bir baktım, yerinde oturan ‘küçücük’ bir erkek, henüz ilkokulda bile değil. Bir an için kendimden utandım ama gururlandım da. Aynı anda salonda iki- üç çocuk daha kalktı yerlerinden. Hepsi de bulundukları ortamdan memnun. Nasıl sevindim, anlatamam. Boşuna dememişler, ‘her işin başı eğitim’ diye.
***
Nişantaşı çok önceden geleneksel yılbaşı kutlamalarına hazırlandı. Işıklandırma açısından en ‘klas’ cadde Mim Kemal Öke’ydi. Abdi İpekçi’nin girişine yerleştirilen kırmızı allı pullu büyük boyuttaki ‘ayı’ ise süslemelerin maskotu oldu. Gündüz vakti anneler çocuklarını ayının kucağına oturtup, resim çektiler. Bebeklerin kimi sevindi, kimi de korkup ağladı. Geceleyin, meraklı bakışlar arasında aynı ayıya sevgililer oturup poz verdiler. Meğer insanlarımız ‘ayı’lara ne kadar meraklıymış.
***
Ebeveynlerimin evinde yılbaşında hediye alma verme âdeti yoktu. Kardeşimle beni en çok sevindiren yılbaşının ertesi günü annemle babamın gittikleri eğlenceden alıp odamıza bıraktıkları ‘kotiyon’ torbalarıydı. Biz mi saftık; o zamanın eğlencesi mi oydu bilemiyorum. Onca yıl sonra ‘kotiyon’ torbasının içindekileri anımsayabiliyorsam, sayısız mutlu sabahlar yaşamışım demek.
Miladi yeni yılda hepinize sağlık, huzur ve hayallerinizi gerçekleştireceğiniz güzel günler dilerim.