Efendiiiim, her ne kadar, bu bölümde sizleri Meksika’dan Küba’ya götüreceğime söz verdiysem de araya giren yılbaşı münasebetiyle hoşgörülerinize sığınarak bu ‘çeptır’ı bi ‘tık’ ileri aldım. Ba-di wey (Oksfort da: ‘bu arada’ manasında) Sebeb-i hayatımın isteğini yerine getirip, çok yakın bir yere gittik. Hem de öyle kısa uçuş filan bile değil, hiç uçağa binmeden. Anlayacağınız Sebeb-i hayatım kısa seyahat sırasını savdı simdi sıra bende; Çin’e mi gideriiiim? Amerika’ya mı? , Olmadı Avustralya’ya mı? Artık bilmem… Zamanı gelince hep birlikte bu köşeden okuruz.
Acı tatlı koskoca bir seneyi daha bitirmiş olmanın idraki içindeyiz. Maya takvimi üzerine yapılan felaket mayası tutsaydı, az kaldı bitiremeyecektik seneyi. Fark edeceğiniz üzere yıkılmadık ayaktayız, bir sene daha dertlerimizle baş başayız. Rahmetli anneannem her sene, her okazyonda ‘bir dahaki Roş-aş-anna’yı görebilecek miyim, bir dahaki ‘Pesah’ ı görebilecek miyim bir dahaki, bir dahaki…” diye diye, yüz yaşına birkaç sene kala ‘sizlere ömür’… Boşuna söylememişler bir şeyi 40 kere söylersen olur diye, bir de bunun evren versiyonu var. “Evrene kötü mesajlar gönderme - pozitif ol ve sair ve saire…” Sevgili anneannem kendi halinde bir kadıncağızdı ne bilsin evreni filan, bilse söyler miydi hiç?
Hani derler ya; harala gürele ne olduğunu anlayamadan geçiverdi diye. İşte aynen öyle oldu 365 gün geride kaldı. 6 saati hiç saymıyorum bile. Dostlar, yaşlanıyor muyum ne? Nedense, zaman her zamankinden daha mı hızlı akmaya başladı? Onkli Aynştayn nın ‘zafiyet’ teorisini giderek daha çok tutmaya başladım adamın bir bildiği varmış besbelli. Geçen sene 31 Aralıkta “bu sene rejime girmezsem iki gözüm önüme aksın “ şeklindeki yeminimi tam tutacaktım ki, bir baktım yeniden yılbaşı gelmiş… (Gözlerim? Şimdilik yerlerinde duruyorlar. Ancak bir şey itiraf etmeliyim ki, artık o boynumuza astığımız ‘yakın’ gözlüklerinden bir tane edinme vaktim gelmiiiiş de geçiyor bile ) Hâlbuki daha dün gibiydi hoş geldin yeni yıl kılığında 2012 model küçük bir bebeğin gelişi ve 2011 yılının ihtiyarlamış, koca göbekli, aksakallı bir dede olarak gidişi. Hey gidi 2012 ne çabuk ihtiyarladın? Kilolarım? Beni gördüğünüzde yorumunuzu “kendinize saklamak” üzere kararınızı verirsiniz. Ben bu sene kilolarım ile ilgili bir taahhütte bulunmadım, bakalım ne olacak?
Efendiiiim bu sene komşu köyde; Alexandoroupoli’de, sevdiklerim yanımda, neşeli, eğlenmeyi bilen dostlarımla geçirdim. Alex’te yılın son günü her nedense ‘et günü’ olarak kutlanıyor. Ahali, trafiğe kapatılmış sokaklarda gönüllü gurupların halkoyunları gösterilerine katılarak, başka bir sokakta disko müzik eşliğinde dans ederek, bir diğerinde dumanı tüten mangal basında tanıdık tanımadık kol kola girmiş baslarında Noel baba şapkası, Sirtaki yaparak… Ama her şart altında “mangalda et“ yiyerek gönlünce eyleniyor. Tabi ki bazı lokantalar ticari manada servis verirken dükkân sahipleri ve ahalinin büyük bir kısmı evlerinin onunda dükkânlarının önünde yaktıkları mangallarda gelen geçene cömertçe ikramda da bulunuyorlar.
İkram edilen ızgara mamullerini asla reddetmeden, atıştıra atıştıra, yürürken bir de ne görelim? Antik Yunan döneminden kalma bir ‘karfur’. Düşünebiliyor musunuz? ‘karfur’… Derhal pöti komünite karar aldık ve buraya kadar gelmişken tarihi karfur müzesini büyük bir heyecan ve karşı konulamaz bir merak ile gezmeye başladık. Kolay değil teee İstanbul’dan gelmişiz, bir daha nerede göreceğiz böylesine “UNESCO korumasındaki nadide karfur”. İlk etapta antik dönemdeki eserlerin sergilendiği ‘art-işo’ ve ‘kalavasa’ galerilerini gezdik; bu bölüm oldukça ilgimizi çekti ama az ileride imparatorun hazinesi bölümünde tamamen kendimizi kaybettik binlerce yıllık tarihi eserler karşısında. Bir zamanlar yurdumuzda sergilenen ve 17. yy’ın başlarında kaçırılarak yurt dışına götürülen kral 3. Parmezianni Parmecinno heykeli karşısında nutkumuz tutuldu… Müze çıkışında hatıra eşya bölümünde satılanlar ve dahi depoda bulunan tüm peynir stoklarını bitirdik. Müzeden çıkışımızı müteakip ilan edilen ‘tabii olmayan afet’ olayı için Kızılhaç’a başvuruldu. Aldığımız haberlere göre kıtlık tehlikesine karşılık uluslararası yardım tırları yola çıkmış. Türkiye’ye dönerken sınır kapısında fotoğraflarımızı gördüm, sanırım bir daha Yunanistan’a girişimiz pek mümkün gözükmüyor.
Sevgili dostlar, anlatacaaaak çoook anekdotlar var amma, editörüm her hastanede bulunan ‘sııısssshhhhh’ işaret parmağı ile bizlere kızan tarzda “kısa yazı yaz” manasında bir fotoğrafını gönderdi. Yazı yazarken hep buna bak dedi. Özetle: bu yazı burada bitmeli.
Yeni yıla girme bahanesi ile bizler orada, sizler gibi, muhhhhhteşem birkaç gün geçirdik. Sizlere çok çok ama pek çok iyi bir sene diliyorum. Başta sağlık, mutluluk ve başarı sizlerle olsun, tüm dilekleriniz gerçekleşsin. Sevgiden payınıza düşeni gönlünüzce kabul edin, sevginizi; herkese göstermekte cömert olun.
Sevgiyle kalın…