Bene Yisrael Mısır çıkışına çok yaklaşmıştır. İki yüz on senelik esaret muhteşem bir kurtuluşla noktalanmaktadır. Serbest kalmadan önce Tanrı Bene Yisrael’den iki tane zor, karmaşık mitsvayı yerine getirmesini ister. Bunlardan birincisi ‘yeni ay kutsaması’ diğeri ise ‘kobran pesah’ mitsvalarıdır. Karmaşıklık arayacak olursak bu iki mitsva bu konuda oldukça iddialı sayılabilir. Hatta Bene Yisrael’in kuzuyu nasıl, kiminle, hangi şartlar altında hatta nasıl pişirerek yiyebilecekleri yazılmaktadır. Durum acele etmelerini gerektirir. Neşeli şarkılar eşliğinde seuda yapmaya vakit yoktur. Kuzu bütün olarak ateşte pişecek, kızartma veya haşlama olmayacaktır. Sabaha kadar bitirilecek ama hiçbir kemik kırılmayacaktır. Sabaha kalanlar ise yakılacaktır. Ancak tabiri caiz ise kalan iskelet bir biyoloji müzesinde sergilenecek durumdadır. Burada ister istemez akla bir soru gelmektedir: Mısır çıkışının arifesinde Yahudi dini ile tanışmaya çok az zamanı kalmış bir toplumdan bu kadar detay beklemek doğru mudur? Bir başka deyişle bu kadar detayın anlamı nedir?
Daha da ileri gidelim. Bene Yisrael iki yüz on senedir köledir. Bir köle için takvimin veya zamanın çok fazla bir önemi yoktur. Hiçbir köle bu kadar karmaşık bir takvim düzeni hakkında kafa yormaya müsait değildir.
Başka bir soru ile durumu daha da karıştıralım: Kuzu Mısırlılar için tanrı statüsündedir. Büyük bir ihtimalle Bene Yisrael kuzu etinin tadından bihaberdir. Kölelikten çıkan bir topluma acele ettirerek bu kadar eziyet etmek gerçekten gerekli midir? Bu kadar uzun sene köle olmuş bir toplumun o şahane kuzuyu ağız tadı ile yavaş yavaş yemeye hakkı yok mudur?
Psikiatr Dr. Viktor E. Frankl Nazi Almanya’sının temerküz kamplarında uzun süre yaşamış bir kişidir. Yakın akrabalarını kaybetmiş olan Frankl ‘İnsanın Anlam Arayışı’ adlı kitabında bir metod geliştirmiştir. Kitabında Nazilerin insanın her türlü insanlık özelliklerini yok etmeyi amaçlamalarına rağmen, ‘sevilen insanların akılda tutulan görüntüleri, din ve bir ağacı veya güneşin batışını seyretmenin bile, açlık, aşağılanma, korku ve derin öfkeyi dayanılır bir hale getirdiğini yazmaktadır. Doktor burada edinilebilen her türlü fiziksel ve manevi olgudan nasıl azami haz alınabileceğini de öğrendiğini kaydeder. Bu küçük sevinçler insanın ‘insanlık’ özelliklerini yüceltmeyi amaçlamaktadır. Doktor Frankl serbest olarak düşünebildiği seyrek saniyeleri ayakta kalmış ufak güzelliklere ayırmayı başarmış ve moralini yüksek tutmayı başarabilmiştir.
Bir gece oradakilerden biri doktora güneşin batmakta olduğunu ve bu muhteşem anı kaçırmaması gerektiğini söyler. Tüm gökyüzü inanılmaz renklerle sanki birden canlanmış gibi durmaktadır. Bu iki dost önce Tanrı’nın bu muhteşem eserine daha sonra da barakalara ve gaz odaları ile fırınlara bakarlar ve ağızlarından şu sözler dökülür: “Dünya ne kadar güzel olabilirdi.”
Hayatın her saniyesi gerçek anlamda manevi fırsatlarla doludur. Doğrudur, Tanrı Bene Yisrael’e takvim belirlenmesi gibi Talmudik ve Alahik olarak çok fazla detay içeren bir mitsva vererek bunu köleliğin hemen çıkışından önce uygulamalarını istemiştir. Ancak Tanrı’nın onlara verdiği ‘ay’ı bir başka şekilde görmelerinin işaretidir. Her ay o gök cismi kutsanırken takvim şekillenecek, bayram ve önemli günler buna göre yerlerini alacaktır. Bir başka deyişle ay artık onlar için maneviyatın bir embriyo gibi başlangıç noktasıdır.
Çok uzun zamandır kuzu eti yememiş olan köleler eğer bir masa etrafında sorumsuz ve kuralsız biçimde oturursa o kuzu eti parça parça edilecek ve kölelerin kendilerini farklı görmeleri mümkün olmayacaktır. Hâlbuki Yahudi yemek kuralları düzenin ve kendini bilmenin en temel ilkelerini barındırır. Et parçalanmadan asilce yenmiş o akşama kadar köle gibi olanlar geleceğin asil prensleri gibi masanın etrafını doldurmuşlardır. Kurallar ve kanunlarla şekillenmiş Yahudi yaşamı her şeyi anlamlı ve manen özellikli kılmayı hedefler.
Bat Yam Mahazike Tora Singogu’nda bir Gemara dersinde Rav Eliyau Kohen masanın başında büyük bir ciddiyetle konuyu anlatıyor. Masada harika çeşitli yiyecekler var ama yahidlerin hiçbiri elini sürmeden Rabiyi dinliyor. Herkes derse konsantre olmuş bir durumda. Ders bitince Rabi masadaki yiyeceklerden birini alıyor. Beraha okuyor ve yemeğe geçiliyor. İnsanlar ikramla dolu masanın etrafında olması gerektiği gibi bulunuyor. Derken yemek bitiyor ve masa toplanıyor. Herkes birlikte Tora öğrenmenin ve ikramlardan olması gerektiği gibi haz almanın mutluluğu ile Minha duasını okumaya gidiyor.
En basit detaylarda bile inanılmaz manevi boyutlar keşfedilebilir. Bu hareketlerin büyüklüğü Tanrı’nın büyüklüğünü anlayıp takdir eden insanın büyüklüğünü anlatır.