24 Ocak Perşembe akşamı, Konak Belediyesinin Dr. Türkan Saylan Alsancak Kültür Sanat Merkezinde düzenlediği İzmir’imizin seçkin yazarlarından Raşel Rakella Asal’ın son kitabı “Cecile” için düzenlediği panele katıldım. Sanat Merkezinin Benal Nevzat salonu tamamen doluydu. Biraz geç kalanlar, paneli kapı girişinde ayakta izlemek durumunda kaldılar.
Öncelikle Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan ve çalışkan ekibini kutlamak gerekiyor. Düzenledikleri çok sayıdaki etkinliklerle İzmir’in kültür ve sanat yönündeki gelişmesine büyük katkıda bulunuyorlar.
Sn. Zübeyde Seven Turan’ın yönettiği, İzmir edebiyat dünyasından Sn. Hülya Soyşekerci, Sn. İbrahim Oluklu, Prof. Dr. Semiramis Yağcıoğlu ve Prof. Dr. Yusuf Alper’in eleştirmen olarak söz aldıkları panelin sonunda Asal alkışlarla sahneye davet edildi.
Heyecanı yüzünden yansıyordu. Konuşmaya başladıktan bir süre sonra, başımın hafifçe dikleştiğini ve yüzüme bir gülümsemenin yerleştiğini fark ettim. Bir İzmirli olarak Raşel Rakella Asal ile gurur duydum!
Eve döner dönmez, aldığımdan beri okumaya fırsat bulamadığım Cecile’e sarıldım. Dün gece bitirdiğimde kendimi düşüncelerimin akışına bıraktım. Kitap hakkında söylenecek hiçbir şeyin önemli olmadığını fark ettim. Rakella’nın yirmi yıl kadar önce büyük bir istek ve kararlılıkla başlattığı yazarlık yolundaki bilinçli çabalarını anımsadım. Bu süreci ne denli bir kararlılık ve sabır ile sürdürdüğünü düşündüm. Cecile’i kütüphaneme yerleştirirken yine bir ağaç öyküsü örtüştü düşüncelerimle…
***
Uçsuz bucaksız bir çölün gözden uzak bir yerinde, palmiye ağaçlarının arasında küçücük şirin bir vaha varmış. İhtiyar Eliahu ailesi ile birlikte bu vahada yaşarmış. Doğudaki kasabanın kumaş tüccarı Aleksius üç devesi ile birlikte şehre kumaş almaya giderken bir mola vermek için vahaya uğramış. İhtiyar Eliahu’yu kızgın güneşin altında kan ter içinde elinde kürekle çalışırken görmüş.
- Nasılsın ihtiyar? Barış seninle olsun! diye seslenmiş.
- Seninle de olsun diye cevaplamış ihtiyar, elindeki işi bırakmadan.
- Bu kızgın güneşin altında elinde kürekle ne yaparsın?
- Ekiyorum demiş ihtiyar.
- Ne ekersin ki burada Eliahu?
- Hurma demiş ihtiyar, etrafındaki palmiyeleri göstererek.
Saçma bulduğu cevabı birileri ile paylaşır gibi gözlerini göğe kaldırıp gülümseyerek:
- Hurma mı? diye tekrarlamış Aleksius. Sıcak senin beynine vurmuş sevgili dostum. Elindeki küreği bırak da gel, sana soğuk bir bira ısmarlayayım.
- Hayır. İşimi bitirmem lazım. İstersen işimi bitirdikten sonra içeriz.
- Söyle bakayım dostum, kaç yaşındasın sen?
- Bilmem…. Altmış, yetmiş, seksen, bilmiyorum… unuttum… ne önemi var ki yaşımın şimdi?
- Bak dostum demiş Aleksius. Hurma ağaçlarının meyve verecek olgunluğa ulaşmaları elli yıl sürer. Sen benim dostumsun. Senin kötülüğünü istemem bilirsin. İnşallah yüzyirmine kadar yaşarsın ama sen de biliyorsun ki bugün ektiklerinin meyvelerini yemek sana pek nasip olacak gibi değil. Bırak sen şu umutsuz işini de benimle gel…
-Bak Aleksius diye cevaplamış ihtiyar. Ben, benim yediğim hurmaları yemeyi düşleyen bir başkasının ektiği hurmaları yedim!.. Şimdi ise, yarın başkalarının benim ektiğim hurmaları yiyebilmeleri için ekiyorum. Bu başkaları tanımadığım insanlar bile olsalar, yalnızca onlara saygı için bile olsa bu görevimi tamamlamaya değer.
Aleksius aniden durmuş. Birkaç saniye düşünüp ihtiyara dönmüş.
- Sen ayaküstü bana büyük bir ders verdin Eliahu. Müsaade et bu dersin bedelini sana bir kese altın ile ödeyeyim. Bunu söylerken elini heybesine atmış ve bir deri kese çıkararak ihtiyara uzatmış.
- Verdiğin altınlar için teşekkür ederim arkadaşım demiş ihtiyar. Gördün mü, bazen böyle gelişir hayat. Sen ektiğimi biçemeyeceğimi öngörüyordun. Söylediğin tartışma götürmez ve kesin gibi görünüyordu. Ama bak… Daha ekmeyi bile bitirmeden hem bir kese altın hem de bir dostumun saygı ve takdirini kazandım.
- Bilgeliğin beni büyülüyor ihtiyar!.. Bu bana verdiğin ikinci büyük ders. Birincisinden çok daha önemli ve anlamlı… Müsaade et bunu da bir kese altın ile ödeyeyim sana.
-Gördün mü? Bazen de böyle gelişir hayat diye devam etmiş ihtiyar her iki elindeki keselere bakarak. Biçmemek için ekiyordum ve bak…Ekmeyi bitirmeden bir değil, iki keredir biçiyorum.
Aleksius dayanamayarak :
-Yeter, dur artık, konuşup durma ihtiyar!.. Bana öğretmeye devam edersen korkarım bütün servetim bile yetmeyecek.
***
Raşel Rakella Asal, yirmi yıla yakın bir süredir hiç bir beklentisi olmadan, yılmadan, bıkıp usanmadan ekmeyi sürdürdü. Şimdi de ektiklerini biçiyor ve meyvelerini okurları ile paylaşıyor.
Volga Hüznü, Duyuyor musun Kalbim, Her Şey Sanki Bir Eski Zaman Düşünde Şimdi, Carmen Haremde, İşte Bizim Gül Sokak ve şimdi de Holokost’a bir Ağıt “Cecile”.
Gitgide olgunlaşan daha nicelerine!..