Wan karamela

Vladi BENBANASTE Köşe Yazısı
6 Şubat 2013 Çarşamba

Çarşambadan beri yazacağım, yazacağım,  diyorum bir türlü yapamıyorum. İlham gelmiyor bu aralar. Belki kendisini bulurum diye hafta sonu dostlarımla birlikte Ağva’ya gittim, Rüknettini de beraberimde getirdim (epıl lep top) Ağva’nın güzellikleri içerisinde yazarım diyorum. Konu belli “wan karamela” ve oksfortlu “Herry Potter Küba” da. Oturdum derenin kenarına, hava soğuk mu? Soğuk, güneş var mı? Var. Buralarda bir yerlerde olsa gerek, söyledim iki kahve başladım benimkini içmeye, ilham, bağımsızdır biraz kafasına göre takılır, gelir, gider, fark etmezsiniz bile.

İlkokul, ortaokul yaşlarındayken okulun ağır temposundan kurtulmama bir fırsat yaratan “ateşli hastalık nedeni ile mecburen evde kalma “durumunda çok mutlu olurdum. Zaman; TRT’nin bir kanaldan,  öğleden sonra yayın yaptığı bir dönem. Hastayım, evdeyim, yataktayım, mutluyum ama sıkılıyorum. Vakit geçirmek için onlarca kez okuduğum Yüzbaşı Tommiks, Baltalı İlah Zagor oku, oku nereye kadar? Bir zaman sonra bayardı, radyoyu açardım, arkası yarın adı altında ‘radyo tiyatrosunu’ başını sonunu bilmeden dinledikten sonra sırada tüm Türkiye’nin lisan sorununu çözecek ‘İngilizce dil dersi’ programını,  zamanın ‘sit-kom’u olarak dinlerdim.  “gud morning Ayşe,  wat e byutiful dey to pley kriket “şeklinde Türkiye kriket ligini geliştirmek amaçlı, cümleler ile geniş kitlelere başarı ile İngilizce öğretirlerdi. (aradan geçen 40 seneye rağmen İngilizce bilme oranımız nedense yüzde 2 civarında...  Demek ki kriket uymadı Anadolu’ya) Şimdi diyeceksiniz bu konunun Küba ile Herry Potter ile “kes kel alaka?   Durun acele etmeyin ben de bilmiyorum bulacağız bir şeyler; bu seyahatte Herry Potter’ın zengin lisan kültürünü, radyodan dinlemiş olduğu derslerden aldığını anladım.  Aydınlanmanız acçsından sizler ile paylaşıyorum, görün bakın hem anlaşılır, hem geçerli, hem kısa yoldan derdinizi nasıl anlatabilirsiniz. (1-kamusal uyarı: evde denemeye kalkmayın çocuklarınıza olumsuz örnek olabilir 2- şaka değil gerçektir.)

Küba kazan biz kepçe geziyoruz. Turistik, tarihi kısacası gezilesi her yere gidiyoruz. Klan üyelerimizden dostum Herry Potter arkadaşım da yanımızda. Kendisi de benim takımdan;  biraz iri kıyım olduğu için ağır araç kategorisinden konvoyun birkaç adım gerisinde yan yana yürümekteyiz.  Aramızda bir ortak nokta daha var kendisi de İspanyolca bilmez, bende. Ben yine iyi sayılırım, hayatta kalmak için gereken cümleleri biliyorum ‘aroz kon karne’, ‘Gaya kon Avramila’ gibi çok gerekli lügatini konuşur, kıt kanaat bir şeyler de anlarım, Herry ise ‘meto hanna’; İspanyolca bilmez. “Yiğidi öldür ama hakkını ver” kendisi sabahları Oksforda, öğleden sonraları da Kembriç’e giderek İngilizcesini taştan çıkartmış ve mükemmel seviyeye getirmiştir.

Örnek misali; bir lokantadayız ve Herry yemek siparişini veriyor.  Dikkatle kulak verelim : “evriy tink sayd, sayd in wan pleyt midıl midıl”  Tabii ki herkesin yabancı dil bilmediğini varsaymak zorunda olduğumdan size tercüme edeceğim.  Önce şunu belirtmeliyim ki bu konuşma CMYLMZ’dan önce olmuş bir konuşmadır.  Şöyle diyor Herry bu prezınt tens cümlesinde : herşeyi yan yana aynı tabağa azar azar koyuver kardeş... Biraz sonraki cümlede ise sipariş verdiği hardal gelmeyince,  garsona sağ elinde değiştireceği ampul var ve onu çevirmiş gibi bir el hareketi birlikteliğinde  “mustard kaming?” şeklinde soru mastarını geliştiriyor. Bir başka bir yemeğimizde canı balık çekiyor ama balığın taze olduğundan hafif bir şüphesi var. Balıkla konuşacak hali olmadığı için garsona soruyor; “fiş freş?” şeklinde filolojide yeni bir çığır acıyor... Sıcak ve rutubetin hâkim olduğu Küba gezimizde doğal olarak sık sık susuyoruz. Şöyle susuzluğumuzu giderecek soğuk bir içecek almak için bir yerde mola verdik... Hepimiz bol buzlu bir Hindistan cevizi suyu içeceğiz. Önce bol buzu tarif ediyoruz Herry’nin yardımı ile : “big-big ays(bardağı işaret ederek) veri-veri maç” adam ok diyor. Dedim ya anlaşılır bir lisan ve de kolay Ama Herry’nin içi rahat değil, bu ülkede acaba buz temiz mi? Temiz sudan mı yapılmış? Yoksa musluk suyundan mı?  Başka içecek de yok bunu tüketmek zorunda, Hindistan cevizi sıcak mı sıcak, buz konulması şart... Çare yok soracak şaşkın bakan garsona, buzu göstererek; “ays klin water?” diyor. Ecnebice konuşmanın tüm incelikleri Herry de. Şimdi ilk cümlemizin olumsuz eki alarak nasıl kullanıldığını dikkatlice izleyelim: ne demiştik 1. cümlemizde: “evriy tink sayd, sayd in wan pleyt midıl midıl” bu defaki yemeklerimiz biraz sulu dolayısı ile her şeyin iç içe olmasını istemiyoruz. Yani birbirine değmeden aynı tabakta olsunlar şeklinde: “from every thing put separeyt separeyt in wan pleyt” bu örneğimizden sonra; “diz iz di end of aur lesson for tudey”

Guantanamera! Guajira! (kvavira) Guantanamera!   Dediğimde size bir şey ifade ediyor mu?  Etmiyor ise benimle birlikte Küba’ya gelin, bir an için  cavcavlı renkler ile boyanmış bir barda 4’lü  bir müzik gurubunu hayal edin, enstrümanların tam adlarını bilmiyorum, zorlamayın  bilmiyorum işte siz hayal edin  bir kontrbas, bir gitar ama Küba işi, bir dane  yan yana ikili davul, bir de  çiki çiki sesleri çıkartan içinde çıtlatmadık çekirdekleri olan  bal kabağı bozması zamazingo.  İster bunları yan yana koyun ve paragraf başındaki sözleri bir daha okuyun. Olmadı mı? Yardımcı olayım kuantamamera, kuatira kuantamamera, zaten bu şarkıyı bilenlerin de tek bildiği bölüm de budur. İki kere peş peşe söyledin mi zaten şarkının yarısı tamam... Hepimiz havaya girmişiz,  “bir şarkısın sen... Ömur boyu sürecek” misali bağıra çağıra söylüyoruz: kuantamamera, kuatira kuantamamera, eee ne de olsa seyahatteyiz, havamız yerinde, dertlerimizden uzakta romantik bir havadayız,  sebeb-i hayatım yanımda... O da eşlik ediyor “wan karamela, katira... Wan karamela...” doğru söylediğinden emin, kendinden emin, güler yüzüyle bana bakıyor sebeb-i hayatım, boşuna dememişler “insanın fikri ne ise, zikri odur” diye.

Evet, dostlar Ağva’da yeşil yeşil akan derenin kenarında, şubat ayının içinizi ısıtan güneşi altında bir yazının daha sonuna geldik. Kahvem çoktan bitmiiiş telvesi bile donmuş. İkinci fincana baktım, boş...  (bakınız başlangıç paragrafı) yakında ben Ağva’dayken neler yaptığımı da anlatırım, şu Küba’dan bir dönelim sağ salim...

Görüşmek üzere dostlar. BİRBİRİMİZİ HASRETLE BEKLERKEN SEVGİYLE KALALIM...