Kalem arkadaşımız Alp Alkaş’ın vefatından sonra kalemimi ilk defa elime alıyorum. Nedense içimde onun da bu satırları okuduğunu ve uzaklardan tebessüm ettiğini düşünüyorum. Sayfamızın çıtasının yükseğe konumlanmasında Alp’in emeği çok büyük. Lebron James ile Lens Armstrong’u, atçılıkla futbolu aynı potada eritebilen bu spor filozofunun kalite çizgisinden ödün vermememiz gerekiyor. Sorumluluğumuz büyük. Onun adına çıtayı daha da yükseğe taşıyacağız. Bunun bilincindeyiz.
Bu hafta onun da ilgisini çekeceğini bildiğim ırkçılığa farklı bir gözden bakacağız. Hikâyemiz şöyle;
Geçtiğimiz hafta Beitar Jerusalem’in başkanı Arcadi Gaydamak, Çeçen Kulübü Terek Grozny’de top koşturan Zaur Sadayev ve Gabriel Kadiyev adlı iki futbolcuyu transfer etmek istediğine dair bir beyanat verdi. Bilmeyenler için Beitar, İsrail’in en ateşli ve milliyetçi taraftar grubuna sahip kulübü olarak anılır. Transfer haberini alan taraftarlar Teddy Stadyum’undaki ilk maçta Gaydamak’ı protesto ettiler. İki Müslüman oyuncunun takıma katılmasına isyan eden Beitar taraftarları bu protesto esnasında şöyle bir pankart açtılar: “Beitar sonsuza dek ‘saf’ kalacak!”
İkinci Dünya Savaşı’nda hastalıklı bir ideolojinin görüşü doğrultusunda ‘saf olmadığımız’ için yok edilmek istenen bir toplum olduğumuz düşünüldüğünde, bu cümlenin cehaletle beslenen yoğun bir nefret sonucu yazıldığını anlamamaya imkan yok.
Neyse ki Gaydamak da bu yönde düşünüyor olacak ki şu açıklamayı yaptı: “Taraftarımız kulüp işlerine profesyonelce, yeni transferlerimize ise adilce yaklaşmalılar. Rusya ve Kafkaslarda Müslümanlar ile Yahudiler arasında hep iyi ilişkiler olmuştur. Müslümanlar, Yahudilere tarih boyunca hep yardım etmişlerdir. Herkese hatırlatmak isterim ki Kudüs insanlar arası kardeşliğin sembolü olan bir kenttir. Yahudiler ve Müslümanlar barış içinde yaşayabilirler. Bunun en güzel örneğini de Kudüs’ün futbol takımı olan Beitar Jerusalem’de yaşayacağız! Bizi protesto edenlere de en güzel cevabı aramıza katılacak olan iki yeni kardeşimiz Beitar formalarıyla sahada savaşarak vereceklerdir! Çeçenya’daki dostlarımız bu saçma protestoyu duyup üzülmüş olabilirler. Hepsinden Beitar Jerusalem adına özür dilerim!”
Bu güzel açıklama tam içimizi ısıttı diyorduk ki bu sefer başkanla taraftarın arasını yapmaya çalışmak gibi bir görev yüklenen Beitar teknik direktörü Eli Kohen, balık baştan kokar sözünü kanıtlamak istercesine kocaman bir çam devirdi: “Beitar’da Müslüman oyuncu görmek istemediğini söyleyen taraftarları anlamıyorum. Dünyada 1 milyar Müslüman var. Onlarla yaşamayı öğrenmeliyiz. Avrupalı bir Müslüman ile Arap bir Müslüman arasında fark vardır. Bizim taraftarımızın derdi Ortadoğu’da yaşayan Araplarla!”
Sonuçta İsrail Futbol Federasyonu, Beitar takımını açılan ırkçı pankarttan ötürü 50.000 İsrail Şekeli cezaya çarptırdı. Ayrıca 5 maç seyircisiz oynama cezası verdi.
Irkçı bir taraftar grubu ve onlara şirin gözükmek isteyen bir teknik direktör… Toplum baskısına direnen aklıselim bir başkan… Federasyon tarafından verilen komik bir ceza…
Bunların hepsinden şöyle bir gerçek çıkarıyorum:
- Irkçılık insanlığın genel bir sorunudur ve spora yansımaktadır.
- Sporun kanun koyucuları komik cezalarla bunu engelleyemezler.
Olayın İsrail’de olması Yahudi milletinin en ufak hatasını yakalayıp bunu gole çevirmek isteyen bazı kesimler için fırından yeni çıkmış yarım ekmek arası tereyağlı Nutella durumu yaratmış olabilir. Ancak bu kesimler duruma azıcık objektif bakmaya yanaşırlarsa şu iki gerçeği fark edeceklerdir:
- Yahudiler de senin, benim gibi sıradan insanlardır.
- Büyük çoğunluğu Yahudi olan Beitar taraftarları kendi medyaları tarafından dolduruluşa getirilip karşı grup hakkında bilgi sahibi olmadan ‘nefret’ söylemlerinde bulunabilmektedirler.
Nihayetinde sözün özü;
- Irkçılık insanlığın genel bir sorunudur.
- Spor sahalarında ırkçılığın sonlandırılması için ‘çok ağır cezalar’ dönemine artık geçilmelidir.
- Hayata biraz olsun objektif bakabilir ve empati yapabilirsek dünya daha huzurlu bir yer olur.