Yahudilerin kendi çelişkilerine, içinde bulundukları zor durumlara hep bir mizah anlayışı içinde yaklaştıkları bilinir. Dünyanın sonunun gelmesine 15 günün kaldığı varsayımında dünya liderlerinin halklarına son seslenişleri ne olurdu?
“Kalkın, uyanın çölde kaybolanlar / Çıkın karanlıkların içinden / Uzun yollar bitmedi daha / Bitmedi dinmeyen savaşlardan / Alıkoymasın sizleri yenilenlerin ölü bedenleri / Onlar köle olarak can verdiler / Atlayın şehitlerimizin üstünden / Yok olurken ölüler utanarak / Binlercesi bir arada çürümüş / Sen, hatırla onlarla birlikte / Çıkışını Mısır’dan / Tek tek kalbinizde duyacaksınız / Yüce Tanrı’nın sesini / Kalkın, uyanın, gidin / Atalarınıza vaat edilen ülkeye / Kalkın gidin gökyüzünde bu unutulmuş çölden başka / Var seni de bekleyen bir evin sıcacık.”
Dosyaları karıştırırken yıllar önce Haim Nahman Bialik’in ‘Son çölde ölüler’ adlı şiirinden çevirdiğim yukarıdaki satırlara rastladım. 1873-1934 yılları arasında yaşayan ve modern İsrail şiirinin öncüsü sayılan Nahman Bialik bu dizelerinde Yahudilerin Mısır çıkışını ve kölelikten kurtuluşu anlatır.
Ukranya’da doğan Bialik yedi yaşında babasını kaybetti ve Ortodoks bir Yahudi olan büyükbabası tarafından büyütüldü. Hem geleneksel Yahudi eğitimi gördü, hem de batı kültürü ile tanıştı. 15 yaşında okuduğu bir makalenin etkisi altında kalarak Litvanya’da Rabbi Naftali Zvi Yehuda yönetimindeki ünlü bir Talmud Yeşivası’nda eğitimine devam edebilmek için büyükbabasını ikna etti.
Bir dönem yeşiva yaşamından uzak düştü ve ‘HaMatmid’ (Talmud Öğrencisi) adlı kitabında yaşam yoluna ilişkin ikilemini ortaya koydu; bir yandan yeşiva öğrencilerinin öğrenme yönündeki azimlerine hayran kalırken diğer yandan dünyadaki yoksulluk karşısındaki üzüntüsünü dile getirdi.
18 yaşında Odessa’da Ahad Ha’am ve Mendele Mocher Sfori’nin görüşlerinden etkilenerek Rus ve Alman edebiyatına yöneldi, İbranice öğrendi. İlk şiirlerini ‘El Hatzipor’ (Kuşa) adlı kitapçıkta topladı. Bir süre Prusya’nın bir kasabasında İbranice öğretmenliği yaptı ancak kırsal yaşam ona göre değildi ve Berlin’e yerleşti. Martin Buber ile bir yayınevi kurdu. Berlin 1920’li yıllarda Yidiş ve İbrani edebiyatının merkeziydi.
1924’te Bialik, Tel-Aviv’e yerleşti ve ulusal şair olarak karşılandı. Kudüs Üniversitesi’nin oluşumunda ve yönetiminde görev aldı.
Posta kutuma ulaşan bir fıkrada ünlü İsrailli yazar Bialik bir gün dindar bir arkadaşına şöyle der:
- İkimiz de cehenneme gitmeyeceğiz. Nedenini biliyor musun?
- Hayır.
- Çünkü senin gitmen için bir neden yok, ben ise inanmadığımdan.
Uzun yıllar dini bir eğitim gören Bialik’e atfen anlatılan bu fıkra gerçeklerle ne denli örtüşmektedir? Dindar olup cehenneme inanmamak mümkün mü bilemeyeceğim ama Yahudilerin kendi çelişkilerine, içinde bulundukları zor durumlara hep bir mizah anlayışı içinde yaklaştıkları bilinir.
21 Aralık 2012’de Maya takvimine göre kıyamet kopmadı. Oysa Yahudiler ilerde böylesi bir felâketin gerçekleşebileceği gün ile ilgili mizahi yaklaşımlarını ortaya koymakta geri kalmadılar:
Tüm bilim adamları 15 gün içinde dünyanın sonunun geleceğini açıklıyorlar. Kıtalar su altında kalacak, tek bir canlı hayatta kalmayacak. Her devlet başkanı için halkına seslenmesinin zamanı geldi.
ABD’de Obama halkına dolarlarını harcamaları için iki haftaları kaldığını söyler. “Tüm paranızı harcayın!”
Rusya’da Putin tam bir düşünce özgürlüğü vaat eder; “Aklınızdan ne geçiyorsa söyleyin!”
İsrail’de Netanyahu halkını uyarır: “Su altında yaşamayı öğrenmeniz için 15 gününüz kaldı!”
Düşmanları İsraillileri denize sürmeye ant içtiler ya… Demek bunun gerçekleşmesi için dünyanın sonu gelmeli. Peki, fıkrayı şöyle değiştirirsek: “Barışa ulaşmak için sadece 15 günümüz kaldı!”
Ahrida Sinagogu’ndaki Purim kutlamalarına katıldım Amalek’in ve kötülüklerin sonunun geleceğini dileyerek. Purim öncesi cuma akşamı -Şabat girişi- Şişli Sinagogu’ndaydım. Hahambaşı Rav İsak Haleva beni gördü ve “Hayrola, daha Purim değil!..” dedi.
Ne demek istediğini pek kavramadığımı görünce, şu fıkrayı anlattı: “Bir çiçek satıcısı sinagogun önünde bekler ama ne gelen var ne de giden. İçeri girip yetkiliye sorar: ‘Ne oldu, bu bayramda kimse duaya gelmiyor mu?’ Görevli (sanmaz) yanıtlar; sen iki gün önce geldin, daha bayram değil.”