İnsanoğlu nedense yalnız kalmaktan çekiniyor hatta korkuyor. Sebebi meçhul veya kişiye özel sanılıyor. Aslında öyle değil. Kendiyle baş başa kalan insanın birisi için bir şeyler yapması, söylemesi, giyinip kuşanması gerekmiyor. O zaman sadece kendisi için var olan hale geliyor. Gün içinde kalabalıklarda kendini arayanken o esnada kendisini bulan oluyor.
İnsanoğlu nedense yalnız kalmaktan çekiniyor hatta korkuyor. Sebebi meçhul veya kişiye özel sanılıyor. Aslında öyle değil. Kendiyle baş başa kalan insanın birisi için bir şeyler yapması, söylemesi, giyinip kuşanması gerekmiyor. O zaman sadece kendisi için var olan hale geliyor. Gün içinde kalabalıklarda kendini arayanken o esnada kendisini bulan oluyor. Tıpkı uykuya dalmadan evvelki anda olduğu gibi, tüm kılıf, zırh ve maskelerden arınmış halde bulunduğu zaman... Hassas, kırılgan ve şeffaf olmak neden bizleri bu kadar korkutuyor acaba?
Gençlik yıllarımda yalnız yatmaktan korkar, sürekli birisini arar bulurdum yanımda. Belli bir zaman sonra ölmekten korktuğumun farkına vardım. Aklım sıra yalnız kalırsam ecel beni gelip alacaktı. Ufak aklımla ecelin kalabalıklar arasında gelebileceğini düşünmemiştim. Basit ancak yer eden bu tip inançlarla yaşıyoruz ve çoğu zaman farkında bile değiliz.
Misafirlerin ardından geri gelmesi için su dökmek, ölen birinin ardındansa geri dönmeyeceğini bildiğinden gözyaşı dökmek kimin içindir? Yaptığımız her şeyi kendimiz için yapanlarız. Neden bunu kabullenmek zor? Kendimizi düşünen ve sevenler olarak niçin yalnız kalmayı hazmedemiyoruz?
Orta Doğu hatta Akdeniz ülkelerine özgü olan büyük aile kavramı Amerikan kültüründe yok ve bunun eksikliğini ailecek yaşıyoruz. Burada anne baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile var. Geriye kalan hala, teyze, dayı, amca veya büyük anne ve babaları belli bayramlarda senede bir kaç gün görmek yeterli sayılıyor. Belki de hayat şartları, işten dolayı sürekli yer değiştirmek buna sebep oluyor. Ancak Amerikalılar çocuklarını 18 yaşına kadar evlerinde tuttuktan sonra kendi kanatlarıyla uçmak üzere serbest bırakıyorlar. Bireysellik ön planda. Mal, mülk, eşya veya insanla bağ kurmak, onlara bağlı kalmak onlar için biraz yabancı bir düşünce... Her şey her an değişebilir ve değişiyor.
Ben ailemde bunu görmedim, bununla büyümedim. Çocuklarla büyük aile, sülale hep birlikte yaşadık. İşin yürümüyorsa olduğun yerde başka bir işe girmen için sürekli destek olurlardı. Etrafımdakilerin pek çoğu bunu böyle yapardı. Çocuğun varsa sen ondan hem maddi hem de manevi olarak ölene kadar sorumlusun zihniyetiyle yetiştim. Peki, şimdi Florida’ya gelince bütün bu öğretiler nasıl değişecek? Ya da değişmeli mi? Kimi örnek almam gerektiği konusunda kararsızım. Ben burayı değiştiremiyorsam burasının beni değiştirmesine nasıl izin vereceğim? İki ucu da pis bir değnek gibi. Cevabı da bulamıyorum.
Henüz genç yaşta buraya gelen çocuklarım ergenliklerinden geçerken hangi kültürü benimseyecekler? Bizlerden gördüklerini mi? Yoksa etraflarında olan bitenlerden öğrendiklerini mi? En berbat olanı da ne orada ne de burada olamamak. Bir yere ait olamamak hissidir. Gayet iyi bilirim.
Geçenlerde çocuklarımdan biri artık evine dönmek istediğini söylediğinde anlamakta zorlandım. Evim dediği yer neresiydi? Hatıraların oluştuğu bir yer miydi yoksa başını koyduğu yastığın bulunduğu ev miydi? Anlamazdan geldim çünkü verecek doğru yanıtım yoktu.
Eş, iş veya şehir değiştirmek konuları çok zor ve hassas. Kişiye özel ve maaelesef herkese uygun bir reçetesi yok. Peki, ilacı nedir? Yalnız kalmaktansa birileriyle birlikte olmak tercihi altında yatan nedir? Sevgi. İhtiyacımız olan tek şey, evreni ayakta tutan herşeyin temeli olan sevgi.
Kanımca sevginin olduğu her yerde insan kendini yalnız hissetmez. Hissetmemeli. Ancak yazık ki bu sevgiyi gelen yerden almayı bilmek yerine belli bir kişiden beklediğimizden sürekli hayal kırıklığı yaşayarak yalnız hissetmeye devam ediyoruz.
Amerika’da her faaliyet için özel bir arkadaş bulunabilir. Tenis arkadaşı, sinema arkadaşı, okul arkadaşı gibi. Türkiye’de alıştığım çocukluk arkadaşlarım, her şeyimi paylaştığım bir kaç dost mevhumu burada yok. Bunu ararsam kendime işkence yaparım çünkü orası başka, burası başka dünya. Ne demişler ya bu deveyi güdersin ya da bu diyardan gidersin. Hangi diyara, nereye gideceğim ki?
Ülkeni, toprağını, arkadaş ve akrabalarını geride bırakmak çok zor ancak başka bir ülkeye, toprağa gelip yalnız kalmamak uğruna arkadaş aramak çabası da boş, bomboş. Elinde olanla yetinmek, olanı görmek diye sürekli bahsederken aklıma şu satır geliyor: “Akıllı insan, mutluluk için istediği şartları bulamayınca, bulduğu şartlarda mutlu olmasını bilendir.” Anlayıp uygulayana geçerlidir bu reçete. Bu hastalıktan muzdarip olanlara acil şifalar dilerim.