Çevresine aşırı duyarlı bir kişi olarak, antenlerim sürekli çalışır durumdadır. Hani ‘Üçüncü gözüm açılsın’ diye metafizikle uğraşır ya bazıları? Ben “Aman açılmasın!” diyerek, hassasiyetimi uyuşturmak için elimden geleni yaparım çünkü insanın her hissettiği, gerçek değildir.
Nasıl anılmak istersiniz? Aşem geçinden versin, illa ki gittikten sonra değil de şimdiden... Sizden nasıl söz etsinler?
Çevresine aşırı duyarlı bir kişi olarak, antenlerim sürekli çalışır durumdadır. Hani ‘Üçüncü gözüm açılsın’ diye metafizikle uğraşır ya bazıları? Ben “Aman açılmasın!” diyerek, hassasiyetimi uyuşturmak için elimden geleni yaparım çünkü insanın her hissettiği, gerçek değildir. İtiraf ediyorum, vurdumduymaz olmayı çok isterdim. Hafif odunumsu olmak ama kendimi çok akıllı ve uyanık sanmak... Yine de karşımdakini bıktıracak kadar değil. Fazla konuşmayan, mütevazı bir odunumsu mesela. Kendiyle çok barışık ve mutlu.
Konuya ne zaman gireceğimi merak etmeye başlamışsınızdır. Antenlerim sürekli çalışır durumdadır dedim ya, oradan devam ediyorum: Bazen duyduğum konuşmalar kelimesi kelimesine beynime kazınır. “Çok iyi insandı. Hiçbir şeye karışmazdı,” demişti seneler önce bir damat, terki diyar eden kayınpederinin arkasından. “Duayenimizdi, biz işi ondan öğrendik,” demişti bir iş adamı, giden bir sanayicinin arkasından. Sonra gazetelerde koca koca ilanlar... Sayfalarca. Kim daha kalın puntolusunu, kim daha büyüğünü bastıracak şeklinde süre giden anlamsız bir ilan verme yarışı. “Seni unutmadım,” “Özledim,” “Sensizlik,” başlıklı şiirsel anma ilanları. Daha önce yazmışlığım var: Bu ilanlar, gidene Öte Âlem’de referans olamıyor maalesef. Daha iyi karşılanmıyor orada. O halde kime gösteriş yapmaktır bu? Vefat edenin, beyaz üstüne siyah (rengârenk de olabilir) yazılı olanı okuyabildiğini sanıyorsak; o zaman düşünceleri okuyabilir, söylenenleri duyabilir demektir. Anlaşılan odur ki, dosta düşmana duyurulmaktadır göçen sevgiliye (sevilen ama kaybedilen kişi anlamında kullanıyorum bu sözcüğü) duyulan hasret. Bunun için de gazetelere yığınla para ödenmek niye? Bütün bu kaynaklar (para ve çaba) daha yararlı işler için kullanılamaz mı?
“Çok iyi insandı, hiçbir şeye karışmazdı.” İdeal insan tanımı mı bu? Suya sabuna dokunmamak, etliye sütlüye karışmamak insanı ‘iyi’ yaparsa, izin verin ben almayayım, ancak alana da engel olayım lütfen. “Ne kokar ne bulaşır olmak” iyi insan olmak demekse, vazgeçerim ben iyi insan olmaktan. Hayır, ideal insan olmak gibi bir iddiam yok. Kimse bana neden öğretmenimiz Moşe’nin ablası Miriam gibi olmadın diye sormayacak. Neden Estreya Seval, yani ‘Yaratılış Planı’ndaki insan olmadın diye hesap soracak: Şefkatli, sevecen, maddi manevi veren, paylaşan, egosunu bastırmayı ve gerektiğinde arka planda kalmayı bilen, öğreten, iyileştiren, güzel sözlerle karşısındakini iyi hissettiren ve düşmek üzere olanı, tökezleyeni tutan bir insan. Buna uğraşıyorum naçizane.
Hep tekrarlarım, bilirsiniz, Tora her durumda yapılması gerekeni gösteren bir rehberdir. Tora, Bene Yisrael’e verildiğine göre, doğal olarak Yahudilere hitap eder ama bir “Hayatı Kullanma Kılavuzu” olarak her inanca uygulanabilir. Başka bir deyişle, “Her Yahudi birbirinden sorumludur” derken (Gemara, Şavuot 39a), kişinin Yahudi sözcüğünü kendisine uyan başka bir tanımla değiştirmesinde sakınca yoktur.
Evet, her Yahudi birbirinden sorumludur. Her koyun kendi bacağından asılmıyor yani. Bu durumda “Ben çok iyi insanım, kendi işime bakarım, başkasına da karışmam” demek mümkün müdür? Tora’ya aykırı davrananı uyarmak için kötü insan gibi görünmeyi göze almak boynumun borcudur. Ancak bilgelerimiz der ki, uyardın, baktın ki bir işe yaramadı, o zaman bırak peşini. Boşa kürek sallama.
Komşunu kendin gibi sev (Vayikra 19:18). Hem kendimi sevmek, hem de benzerlerimi kucaklamak zorundayım. Komşu yerine benzer sözcüğünü kullanmayı tercih ederim çünkü hepimiz O’nun görüntüsünde (ve benzeyişinde) yaratıldık ve bu son cümle, her kapıyı açan sihirli anahtar olmalı. Zaten farkında iseniz, ‘Yaratılış Planı’ndaki insanın özelliklerini sayarken, hep ‘Kutsal Olan’ın niteliklerinden yararlandım. Böyle bir insan, Yukarı Âlem’deki ışığı bu dünyaya indiren bir araç görevi görür.
Kimse bana ne yapacağımı söylemesin! Kültürümüze ve coğrafyamıza hiç uygun olmayan bu söylemi son zamanlarda sık duyar oldum. Oysa seneler önce yabancı bir gelinin ağzından ilk duyduğumda çok şaşırmış ve genç kadının haksızlık ettiğini düşünmüştüm. Türk koca coşkulu bir tavırla “Şu yemekten tat, buraya bak, orayı gör” türünden paylaşma isteği dolu tavsiyelerde bulunurken, yabancı gelin onu sert bir sesle “Ha bire bana ne yapacağımı söyleme!” diyerek azarlamıştı. Dilimize nasıl da yerleşti bu ödünç ifade, farkında mısınız?
Kimse kusura bakmasın... Birden çok tanıdık geldi bu sözcükler kulağıma. Neyse, kimse kusura bakmasın ama Tora, benzerimin yaptığının aksini söylüyorsa, ben iyilikle uyarırım arkadaş! Çünkü ancak o zaman iyi insan olurum.
19 yüzyılın önde gelen Alaha otoritelerinden Kabala Üstadı Bağdatlı Rabi Yosef Hayim (Ben İş Hay adıyla da bilinir), kişinin benzerlerine tinsel açıdan yardım etmesinin, fiziksel açıdan yardım etmesinden daha önemli olduğunu öğretir ve şöyle açıklar: Arkadaşına fiziksel anlamda yardımda bulunan, onun vücudunu korumak istediğini gösterir. Oysa insanoğlunun vücudu et ve kemikten başka bir şey değildir. İnsanı insan yapan Tanrısal yönü, yani ruhudur. Tanrı’nın emirlerini ihlal ettiği için arkadaşını uyaran, onun ruhuna iyilik etmektedir.
Dayanağım sağlam, anlayacağınız. İyi insan olma yolunda, sevgiyle kalın.