Fransız halkının yaşamında Fransızcanın önemini anlamayabilmek için edebiyatçılarından sokaklarına, şairlerinden Akademi’lerine küçük bir ‘lisan’ gezintisi yapalım bu ay Paris Esintisi’nde...
Fransa’ya yaşamaya/çalışmaya gelen ve Fransızca bilmeyenlerin işi epey zor. Bundan 20 yıl önce yolunuzu kaybedip de tarif sorduğunuzda omuzlarını kaldırıp ‘turist ofisi’ olmadığı söyleyen Fransızlara artık pek rastlanmıyorsa da bu ülkede lisan çok önemli. Mükemmel konuşmasanız da biraz derdinizi anlatmaya çalışmanız Fransızların lisanlarına saygı göstermek diye kabul ediliyor, hemen davranışları farklılaşıyor. Özellikle “sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim ama…” ile başlayan cümlelerle istediğinizi elde etmeniz çok yüksek ihtimal…
Fransız Devrimi ertesinde ülkede Fransızca resmi dil kabul edilir. O döneme dek Parislilerin konuştuğu Fransızca’yı Paris dışındakiler anlamaz, kendi bölgelerinin yöresel lisanlarını konuşurlardı. Bretonne, Provençal, Basque, Alsace, Flaman veya Occitan dilleri gibi… Bu dillerin ‘neredeyse yok olmasından’ pişmanlık duysalar da Fransızca’yı iyi konuşmak ve çocuklarına doğru öğretmek Fransızlar için daha önemli. 1919 yılında imzalanan Versailles Antlaşması’na dek Fransızca dünyada tek diplomatik lisan olarak kabul edilirken, o tarihte Amerikalılar anlaşmanın Fransızcanın yanı sıra İngilizce de yazılmasını şart koşarlar. Fransızlar için ne büyük bir hüsran..!
Lisanlarını öyle çok seviyor ve değer veriyorlar ki korunması da Fransızlar için çok önemli çünkü tarih, kültür ve medeniyetlerinin lisan etrafında birleştiğine inanıyorlar. Fransa anayasasının ikinci maddesi ‘La langue de la République est le Français’ (Cumhuriyetin lisanı Fransızca’dır) der. Hiçbir yöresel ve azınlık lisanını resmi lisan olarak kabul etmeyen Fransa 2008 yılında ‘Les langues régionales appartiennent au patrimoine de la France’ maddesi ile yöresel lisanların, Fransız kültür mirasına ait olduğunu belirtmiştir.
Fransızlar çok okuyan bir toplum. Fransa’da satılan kültürel malzemenin yüzde 50’si kitap! Nüfusun dörtte üçü hergün en az bir saat kitap okuyor, yılda ortalama on kitap satın alıyor, her evde ortalama 156 kitaplık bir kütüphane var. Sabah işe giderken tren ve metrolarda günlük gazetelerini okumayan azdır, hele çantalarından çıkardıkları ansiklopedi boyunda kocaman kitapları taşımaktan gocunmamalarına şapka çıkartılır. ‘18 yaşına gelmiş 800.000 gence bir yıl boyunca istedikleri gazeteye abonelik bedava’ haberini dinlediğimde bravo demiştim!
Fransızlar edebiyatları ve edebiyatçılarına da çok değer veriyorlar. Geleneksel pazar öğle yemeği muhabbetlerinde Moliere, Hugo, Balzac, Voltaire, Sartre, Proust, Baudelaire konuşulur, tartışılır. Yazarlık da oldukça prestijli bir meslek. Adlarını sokak ve meydanlara veriyor, heykellerini dikiyorlar. Sadece Paris’te 400’den fazla sokak adı yazarlara ait. Zaten şehir edebiyatla içiçe yaşamış hayatı boyunca… Günümüzde de şehrin her köşesinde yazarların ayak izlerine rastlayabilir, halka açık yazar evleri müzelerini gezebilirsiniz.
Şiiri de es geçmeyelim. Her yıl mart ayında ‘Le Printemps des Poètes’ (Şairlerin İlkbaharı) etkinliği kapsamında ilkbaharı şiirlerle karşılıyorlar. Her yıl bir tema çerçevesinde (bu yıl Şairlerin Sesi) meydanlarda, kütüphanelerde, tiyatrolarda, kitapçılarda, okullarda, hastanelerde, hapishanelerde, bistrolarda, plajlarda, metrolarda binlerce aktivite düzenleniyor.
Her yıl içimi kıpır kıpır eden bir açılış da Kitap Fuarı. Mart ayında kapılarını kitapseverlere açan ‘Paris’in bu en büyük kitapçısı’ beş gün boyunca ülkenin dört bir yanından gelen ziyaretçilerle dolup taşar. Gençlerin kitap dışında başka alanlara kayan ilgilerinin, ekonomik konjektürün, yeni teknolojilerin rekabetinin verdiği endişeye rağmen yazarlar kitapsever hayranlarıyla buluşur. Sonbahar ve yılbaşı olmak üzere yılda iki kez ‘Rentrées Littéraires’ (Edebiyat Girişi) gerçekleşir, bu dönemler yeni kitapların geniş bir şekilde lanse edildiği dönemlerdir. Sektörün rakamları başdöndürücü: Yıllık 60.000 yeni kitap, 490 milyon satış, 5 milyar Euro ciro!
Yeni edebiyatçıları desteklemek amacıyla da her yıl Le Grand Prix de l’Académie Française, Prix Goncourt, Prix Renaudot, Prix de Fémina, Prix Médicis, L’Interallié gibi önemli edebiyat ödülleri için yarışmalar düzenlenir. Yarışma sonuçları hem yazara hem yayıncı şirkete prestij kazandırır. Maddi geliri de hiç yabana atılmaz; Goncourt yarışması birincilerinin kendilerine birer daire satın aldıklarından bahsedilir!
Ya kitapçı dükkanları? Hele belli konularda uzmanlaşmış- tiyatro, sanat, gastronomi, turizm, mimari gibi dükkanlar ne güzel örnekler... Kütüphaneler? Sadece Paris’de altmışın üstünde belediye kütüphanesi mevcut. Çoğunluğuna giriş serbest ve ücretsiz. Bu kütüphanelerden Parisliler yılda ortalama 12 milyon döküman ödünç alıyorlar. 4.200 m2 alana yayılan 140.000 dökümana sahip Médiathèque Marguerite Duras dudak uçuklatıcı. Araştırmacı ve yazarların sıklıkla ziyaret ettiği polisiye roman, film, espiyon edebiyatı, kriminoloji eserleriyle Avrupa’da tek Bibliothèque des littératures policières (BiLiPo). Yabancı araştırmacı ve tarihçilerin vazgeçilmezi Bibliothèque Martial Lapeyre. Sinema severlerin favorisi sinema, televizyon, video üzerine Bibliothèque François Truffaut...
Fransa’nın en eski kurumlarından Académie Française (Fransız Akademisi)’den biraz bahsetmeden geçmeyelim. Akademinin Seine Nehri kıyısındaki gözalıcı altın kubbeli binası, üyelerinin yeşil-dore kıyafetleri ve altın kılıçları çok etkileyici. Akademi, yaşam boyu seçilen 40 Immortels (40 Ölümsüz)’den oluşur. Ancak bir üye öldüğünde yerine yenisi seçilir, hem de uzun süreli çalışma gerektirir seçilmek... 1643’de Kardinal Richelieu tarafından kurulan bu enstitünün ilk amacı lisanın kurallarını belirleyip iyi bir Fransızca sözlük oluşturmak ve lisanın gelişimini takip edip kalitesini korumaktı. İlk sözlük 1694’de basılır. O gün bu gündür Fransızca’ya girecek her kelimenin bu akademi tarafından onaylanması gerekir. Akademi yabancı kelimelerin Fransızca’yı istila etmesini engellemeye, Fransızca karşılıklarını oluşturmaya ve lisanı öz şekliyle korumaya çalışmaktaysa da bu tutucu tutum günlük hayatta pek kabul görmemekte. Fransız halkı lisanına çok tutkun olsa da globalleşmeye engel olunamamakta. Örnek mi? Timing, management, meeting, open space, boss, feedback, fashion, people, shopping gibi onlarca İngilizce kelime günlük konuşma lisanında yerlerini çoktan aldılar bile….