Özür dilemenin bir kolaya kaçış olduğundan şüphelenirdim. Hatta çok çabuk gelen bir özrün sorumluluk almaktan çok bir tür savuşturma olduğunu ve hiç içselleştirilmediğini düşünürdüm.
Kolay gelen kolay gider misali. Aklımca zor olanı seçtim yıllarca. Tezim şuydu: Benim hareketlerim kuru bir özürden daha anlamlıdır. Kırıcı olduğunu anladığım hareketi düzelterek karakter oluşumuma katarsam ve karşımdakine yansıtırsam özrü dileyip sıyrılmaktan daha kalıcı. Karşımdakini isteyerek kırmayacağıma göre, fark etmeden yaptığım bir davranış için af dilemek yapmacık bir davranış. Beni mutlaka özür dileme kelimelerini sarf etmeye yönelten kişi beni seviyor ve tanıyor olamaz. Yine de bıçak kemiğe dayanıp da özür kelimelerini sarf etmek zorunda kaldığım kişiden de soğurdum maalesef. Gururumu örselediğini düşünürdüm.
Artık böyle düşünmüyorum. Artık karşımdakinin ihtiyacını da göz önüne almaya başladım. Her şey ben değil. Özür dilemek bir sıyrılış değil bir tevazu. Bir ilişkinin sürekliliğinin iki taraf için de eşit önemi olduğu durumlarda hırs ve gururdan arınarak bir sekteyi uzatmama yakarışı. Bunu duymaya ihtiyacı olan tarafa tekrar ilişkiye sarılma gücü veren bir doping. Beni de özgürleştiriyor. Deniz Seki’nin ‘Sahici’ şarkısında dediği gibi: ‘Eğer bir gün fark etmeden istemeden seni kırdıysam, özrün efendisi en yakınım olur, diler yoluma devam ederim.’ Yol varsa, devam etmeye de müsaitse barikatlar ayrıntıdır.
Yola devam etmenin en kolay yolu iki tarafın da kendinden bir şeyler vermeye hazır olması. Şimon Peres’in CNN’deki sözlerini, uzun geçmişi olan tarafların ileriyi de kapsayan bir hareket planına umutla yaklaşması olarak algıladım: ‘Geçmişe önem vermem ben. Sebebi de çok basit. Geçmişi değiştiremezsiniz. … Gelecek aynı zamanda geçmişi iyileştirir.’
Evet, bazen özrü vermek yanında pek çok maddi ve manevi yükümlülüğü de getiriyor. Örneğin: Alman Hükümeti Holokost sonrası özürle yetinmemiş soykırımda yok olan aileler adına İsrail devletine ve soykırımdan kurtulan Yahudilere tazminat ödemeyi kabul etmişti. ‘Efervesan bir tablet gibi eritiyorsun o katılaşmış asitli şeyi’ diye okumuştum bir köşe yazısında. Asit en azından çözülerek suya karışıyor. Sonrasındaki gelişmeler yine iki tarafın inisiyatifine kalıyor. Çok kere topu karşı tarafa doğru yavaşça atarsınız, ama ıska geçer. Algısı eşit açıklıkta taraflar gerek başarılı bir süreç için. Yani mükerrer abartılı özürler istemek üzüm yemekten çok bağcıyı dövmeyi istemektir.
Özür dileyen tarafın bir lütuf yapıyor gibi davranmaması, diğer tarafın da bunu bir boyun eğme olarak görmemesi gerekir. Her ilişkinin bir duygusal boyutu olduğu gibi bir de materyal boyutu vardır. Yola devam etmek için özür bir asit çözücü ise kullanmak gerek. Kişilerin uzun vadedeki davranışları özrün kelime anlamını büyütür veya sığlaştırır, ancak en azından ileriye dönük bir tavır için yolu temizler.