Bölge sorunlarını çözmekten çok turistik bir geziyi andıran ABD Başkanı Obama’nın İsrail ziyaretinden tek kazancı kendisine şüphe ile yaklaşan İsrail halkının kalbini kazanması olarak özetlenebilirdi. Konuşmaları ile özellikle gençleri büyüleyen Obama, bu ilk resmi ziyaretinde İsrail’in güvenliğine verdiği önemi vurguladı, ‘Lanetzach’ diyerek “ittifakımız ilelebet devam edecek” garantisini verdi. İsrail’in yerleşim politikasını eleştirmesine, iki devletli çözümü vurgulamasına rağmen bu ziyaret, hiçbir somut gelişme yaşanmadan sona eriyordu. Derken son saatlerde beklenmedik bir gelişme oldu; İsrail Başbakanı Netanyahu, Başbakan Erdoğan’dan özür diledi, Erdoğan da Türk halkı adına kabul etti. Aylardır geldi gelecek denen bu özür ile iki ülke arasındaki kriz, üç yılın sonunda Obama sayesinde aşılabildi.
Çoğumuz için beklenmedik bir gelişmeydi bu. Geçtiğimiz yıllarda o kadar çok kez özrün kıyısından dönülmüştü ki, ilişkilerin yakın zamanda normalleşeceğine olan inanç azdı. Obama için büyük bir diplomatik başarı olmasına rağmen, Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin bu ortamı sağladığını unutmamalıyız. İki taraf da ilişkilerin normalleşmesini istemeseydi Obama’nın baskısına rağmen her şey olduğu gibi devam ederdi.
İsrail’de çoğunluğu yeni siyasetçilerden oluşan bir koalisyonun kurulması ve Lieberman’ın dışişleri koltuğunda oturmuyor olması İsrail’in bu özrü dilemesini kolaylaştırdığı söylenebilir. İsrail’in yeni hükümetinin ilk icraat olarak Türkiye’den özür dilemesi ise güzel bir başlangıç oldu.
Netanyahu’nun Facebook sayfasında söylediği gibi Suriye’deki çıkmaz, iki ülkenin ilişkilerini düzeltmek istemesindeki ana neden. Yaşanan iç savaş ve mülteci sorunu yanında Suriye, dünyanın en büyük ve sofistike kimyasal silah programına sahip. Esad yönetiminin elinde bulundurduğu ancak her an terörist grupların eline geçebilecek bu silahlar, hem Türkiye hem de İsrail’i endişelendiriyor. Esad sonrası senaryolara hazır olunması gereken bu dönemde istihbarat paylaşımı ve işbirliği her iki ülkenin de yararına olacaktır.
Bir diğer önemli neden ise Doğu Akdeniz’deki devasal doğalgaz yatakları. İlişkilerdeki gelişmeyle bu stratejik konuda Yunanistan’ın etkisi azalabileceği gibi Türkiye, İsrail ve Kıbrıs açıklarında bulunan gaz konusunda daha aktif rol oynayabilir. İsrail doğalgazını Avrupa’ya satabilmek için en ekonomik yol olan Türkiye üzerinden boru hattı geçirebilir, Türkiye de doğalgazda Rus ve İran bağımlılığından kurtulabilir.
Komşu ülkelerdeki çözülmez denilen sorunların çözüm yoluna girmesi ise en çok Tahran’ı endişelendiriyor olmalı. Nükleer İran tehdidi konusunda İsrail’in güvenini kazandıktan sonra Ankara, bu ve benzeri ihtilaflarda yeniden aktif rol alabilir ve Mısır’a kaptırdığı arabuluculuk rolüne yeniden kavuşabilir.
Mavi Marmara sonrasında ilişkilerin normalleşmesi için Türkiye’nin İsrail’den üç şartı vardı; özür, tazminat ve Gazze ablukasının kaldırılması. İsrail operasyonel hatalardan dolayı özür dileyip tazminat ödemeyi taahhüt ettiğinde geriye bir tek abluka kalıyor. Abluka fiilen kaldırılmış değil. Bu konu İsrail’in güvenliğini doğrudan etkilediğinden Gazze’deki gelişmelere bağlı olarak yürüyor. Son zamanlarda İsrail’in insani yardım ve inşaat malzemeleri geçişinde gösterdiği kolaylık ve Türkiye’nin Gazze’de hastane kurmasına verilen izin, ablukanın zayıflatıldığı konusunda yeterli güveni sağlamış olmalı.
Özür ve tazminat, Türkiye-İsrail ilişkilerinde önemli bir adım. Mavi Marmara davasının düşmesi ve büyükelçilerin atanması gerçekleşirse, ikili ilişkilerin normalleşmesi adına büyük bir ilerleme olacak. Ancak iki ülke ilişkilerinde bir gecede iyileşme, yani bir mucize beklemek doğru olmaz. Çünkü iki ülke ilişkileri her zaman Filistin barış sürecine bağlı olarak yürüyor. Yani yeni koalisyonun yerleşim politikaları bu konuda ana belirleyici olacak. Bir diğer önemli husus ise, Türkiye’de olumsuz bir İsrail algısının yerleşmiş olması. Bunu değiştirecek, İsrail ile ilişkilerin daha iyiye gitmesi için çaba sarf edecek, Türk Yahudi Cemaati dışında, bir topluluğun olmadığını unutmamak gerek.