Kayınvalidemin (bu validenin aslında kayın, maun ve de gürgen gibi ağaç familyası ile bir alakası yok, benden size hiçbir kitapta yazmayan bir bilgi: kayın; ‘kaim’den geliyor. ‘Kaim’ yerine geçebilen demek ‘valide’ yerine geçebilen demeye geliyor, kapish?) demesi ile Sür-Vivör, benim yazışım ile Sör-Vayvır başladı. Şükür kavuşturana! Şehrin keşmekeşinden uzak, aç, yorgun ama mutlu ve memnun (her elenen büyük üzüntü ile ağlaya ağlaya ayrıldığına göre) dostlarıma kavuştum. Onlar benim hayallerimin kahramanı, onlar benim yapamayacaklarımı yapanlar...
Tek dişi kalmış olduğu ‘iddia’ edilen medeniyet, bir yan etki olarak, bana bir şey kazandırdı; tatsız tuzsuz, her biri birbirinden felâket haberlere karşı duyduğum rahatsızlık sebebi ile son dört senedir, haber, haber program, ekonomi, siyaset, tartışma programı vs vs tüm algılarımı kafamı kuma gömmek sureti ile hepten kapattım... Az bilen çok yaşar misali; çok mutluyum… Sanırım...! Mi acaba? Eminim galiba...? Tek bilgi kaynağım, sabah işime gitmek için şehir değiştirirken dinlediğim radyo; ‘si-en-en’ kanalı. Orada da canımı sıkan bir haber duyarsam, ikinci istasyonum ‘voyaj’ damardan; mütemadi bir sakinlik... Sürekli bir ‘relax’ müziği ile günün olası streslerine karşı topraklama etkisi; araba kullananlara küçük ve net bir yan etkisi var ‘uyku’ bunun da çaresi var. Biz buna kısaca “klima=donma sınırının az üzerinde” diyoruz kıkırdıya kıkırdıya iş yerine varıyorum. Birkaç dakikalığına sakin, stressiz ve çok üşümüş olarak. Amma ve lakin dünyevi haberlerden ‘bihaber.’ Hoş; laf aramızda, - şükür ki- dünyevi olmayan kısımdan da pek haber alamadığımı söylemem gerek.
Hani herkes düşünür, olmayacağını, yapmayacağını bile bile bol keseden, inandırıcı bir ses tonu ile ifade eder ama bir türlü yapamaz ya; işte o duygu bana da ara sıra ve de sık sık sağdan sağdan gelir... Şeytan diyor “bırakacaksın bu işleri, gideceksin Bodrum’a , bahçende kendi domatesini yetiştirip balığını avlayacaksın, bak ne kolesterol kalır ve dert ne tasa, 100 yaşına kadar yaşarsın valla.” Benim de aklımdan geçmiyor değil hani... Şööle “Sör-Vayvır”ın adalarından birine gidip, “sör” kısmını boş verip de sadece “Vivör” (Frankofon lisanında) kısmını uygulamak. Masmavi – turkuaz bir deniz, göz alabildiğine bir kumsal, güneş… bunlar; Sür-Vivörde var olmayan ne? Vivör kısmı; sırtında bir hamak, elinde Pinakolada, tropikal meyveler, sebeb-i hayatım yanımda, Andreya Boçelli abimin ufaktan ufaktan romantik şarkısı sahile vuran dalgaların hışırtısına karışıyor, her şeyden önemlisi karnın tok… Gideceksen buraya gideceksin; ne işin var Bodrum’da? Trafik desen orada, kandırma kendini bahçede domates yetiştireceğin filan da yok, balık tutmaya gelince, kim kalkacak sabahın köründe? Gidersin marinada Fiş-mekân’a yersin… Demek ki “şeytan diyor ki diye başlayan iyi niyetli cümleler, havada asılı duruyor…” diye başlayan cümleye bir hayal.
“Salondaki rap-rahat koltuğumdan hayal ederim, “acaba Sör-Vayvır’a katılsa mıydım?” diye. Hani halime bakıp ta “sen kiiiim, Sür-Vivör kim?” diyeceksiniz. Hiç öyle demeyin çok gördük, biraz kilolu, (peki, peki oldukça kilolu da diyebiliriz) yarışmalarda pek başarılı olamayan ama zayıf halka olduğu için son dörde kadar kalanları. 10 kilo versem toplam kilomun yüzde10’unu verdim diyebilecek bir kiloya inersem fena mı olur? Evet, fena olur, bi kere; ben kum sevmem, güneşte çiroz gibi yatmayı hiç sevmem, börtü idi, böcek idi onlar etrafta dolanırken gözümü kırpamam, uykusuz olunca üzerinize afiyet azıcık lanet olurum, ilk fırsatta ‘es-em-es’lerle beni elemeye kalkarlar, 7 düvele rezil olurum felan. Soonacığıma sebeb-i hayatımı özlerim... Yarışmalarda; o güneşin altında, o tahtanın altından geç (büyük bir ihtimal sıkışır kalırım) o merdiveni çık (tik-tık tiki- tık; a-ritmim tutar) direğe tırman (göbeğimden direğe bile sarılamam herhalde), çamurda yüz... Sonra adaya dön yemek yok, abuk sabuk tartışmalar, uykusuz her gece, yorgun ölesiye... Wc işleri karmaşık, duş yok, seyredecek bir sür-Vivör bilem yok... “cık” bana göre değil, sanırım ben de abi bırakacaksın bu işleri, gideceksin Bodrum’a ...” diyen guruba katılıp, domatesimi marketten, balığımı balıkçıdan alan gurupta olacağım.
Sizde iyisi mi, biraz deniz, biraz uyku diyarı; Bodrum’da sevgiyle kalın…