Geçtiğimiz hafta uzun aradan sonra neredeyse her gün cemaatin farklı kurumlarının bulunduğu toplantılara katılma fırsatım oldu. Bir yandan bahar ayları ile cemaat kurumlarında devir-teslimlerin başlaması, diğer yandan yoğunlaşan turizm sezonu ile akşamları bir mekândan diğerine koşuşturduğum günler yaşadım. Katıldığım toplantılardan aklımda kalan notları bu vesile ile kısaca sizle paylaşmak isterim. Pazartesi akşamı ilk toplantı Hahambaşılık binasında, Dostluk Yurdu Derneği ve Yıldırımspor’un birleşme sürecinde yeni binada oluşacak yapı üstüneydi. Cina Alkaş başkanlığında geçen toplantıda ortak problemleri çözmede iki derneğin yöneticilerinin yaptığı birliktelik geleceğe dair umut vermekteydi. İki gençlik derneğinin tek çatı altında ortak faaliyetler düzenleyeceği bu yeni yapılanmada artık cemaatin gençlere yönelik projesi olan herkese kapıları ardına kadar açık olacak. Senelerce belki de birbirinden habersiz apayrı çalışmış ekipler aynı masanın etrafında toplanıp doğruyu bulmak için kafa kafaya verecekler. Toplantının sonlarına doğru bunun bir başlangıcı olarak yaz aylarında 20-30 yaş arası gençlere nasıl daha cazip bir mekân haline getirilebileceğinin tartışılması bile bunun bir güzel örneğiydi.
Katıldığım bir başka toplantı ise geçtiğimiz perşembe akşamı yine Hahambaşılık’ta yapılan yeni Temsilciler Meclisi başkanlık seçimi toplantısıydı. Cemaat yönetimlerinde alışılagelmişin dışında her iki adayın da neden seçilmek istediklerini cesurca paylaştığı ve oy talep ettiği seçimin galibi de yine alışılagelmişin dışında bir hanım oldu. Seçim yarışında kaybetse de sunumu ve demokrasiye hizmet eden örnek davranışı için diğer aday Yakup Bey’i de bir kez daha kutlarım. Katıldığım hafta içi son toplantı ise bu sefer Ulus Özel Musevi Lisesi’nde geçen sene başlamış olan Gençlik Danışma Kuruluydu. Bu toplantıda da Selman Ruso’nun gerçekçi sunumu ile cemaatin 50 sene sonrasına ışık tutması heyecan vericiydi. Her ne kadar anlatılanların ve demografik tablonun içimizi açar bir tarafı olmasa da bunu değiştirmenin yine bizim gayretimizle olacağını bir kez daha görmüş olduk. Genelde yaşı 40 üstü cemaat önderlerinden dinlemeye alışkın olduğumuz verileri yaşıtım bir arkadaşımdan almak ve onun kendine has diliyle bunu yüzümüze çarpması oldukça etkileyiciydi. Özellikle durumu zor olan cemaatlerden nüfus transferi projesi, kurumların birleşmesi için yaptığı öneriler bir kez daha yönetimde taze kanların nasıl olumlu etkisi olabileceğini gösterdi. Toplantının soru cevap kısmına işim nedeni ile kalamasam da yapılan paylaşımlar salondaki çoğunluğu ikna etmişti. Bunun dışında katıldığım toplantılar ile ilgili daha detaylara girmeden her üç toplantıda da sözü geçen ortak sıkıntıların aynı olduğunu üzülerek fark ettim. Bildiğimiz gibi cemaatin yaşadığı en büyük sorunların başında bugün asimilasyon ve gençlerin iş hayatı içinde kaybı gelmektedir. Üniversite yıllarına kadar dernekler etrafında tutulabilen gençler 20 yaşını bulmadan hayat yarışına girmekte ve ardından gelen süreçte çoğu dış dünyanın imkânları ile gün geçtikçe uzaklaşmaktadır. Bunun en ağır sonucu asimilasyon olsa bile birçok genç de geçmiş kuşaklar gibi cemaatine duyarlı bireyler olamamaktadırlar.
Bu gençleri kazanmada yapılabilecek ilk adım ‘zamanın ruhu’ kavramından yola çıkmak olabilir. Geçmişte dolup taşan dernekler, gönüllü ordusu ile dolan kurumlar şimdilerde neden yeni gönüllü bulmakta sıkıntı çekiyorlar? Yeni nesil bağış sever neden azalıyor? Ailelerimizin hayatlarından bugüne neler değişiyor? Bu soruları anlamak için yakınınızdaki bir gencin hayat temposuna bakmanız yeterli. Haftanın kimi zaman altı günü var gücüyle çalışan, günün nerdeyse tümünü cep telefonundan iş mesajlarını kontrol etmekle geçiren ve kalan zamanını da olabilecek en değerli şekilde değerlendirmek isteyen bir cemaat gençliği profili vardır. En basitinden kendimi düşündüm geçen hafta. Katıldığım iki ayrı toplantıdan işim nedeni ile erken çıkmak zorunda kaldım. Bir yanda cemaat sorunları ile ilgilenirken bir iki saat sonra Laleli’de bir otelde turist grubu ile uğraşmakla meşguldüm. Eminim katıldığım toplantılarda çok yakınımdaki kişiler hariç çoğu insan bu durumun farkına bile varmadılar. Cemaat sorunlarına gönül vermenin de böyle bir dezavantajı olsa gerek. Kendimiz işin çok içindeyken, dışarıya hangi ortamda ne sunduğumuzu bazen düşünmeden “Bu gençler neden bu faaliyete katılmıyorlar? Yoksa duyarsızlaşıyor muyuz?” gibi yorumlarda bulunabiliyoruz. Oysa o gençleri kendi gerçekleri içinde düşünsek, para kazanmanın gittikçe zorlaştığı yeni düzende her şeyi onların anlayacağı dilde kolaylaştırsak belki de daha fazla genci cemaat içinde tutabiliriz. Gençlere kaliteyi dışarıda bulamayacakları caziplikte sunabildiğimiz ve onların kalplerine seslenebildiğimiz zamanlarda o gençlerin aslında içerde olduklarını fark ediyoruz. Bu yüzdendir ki cemaatte gönüllülüğün de artık o gençler için daha çekici ve kendilerini geliştirebilecekleri ikna edici bir yanı olması gerekmektedir. Artık hiçbir gencin aynı konular üstünde dönen, saatlerce sürüp sonuçlanmayan toplantılara, prosedürden kaynaklanan engellere sabrı kalmadı. Gençler önleri tıkanmadan aktif birer aktör olacakları ortamda yaratıcılıklarını ortaya koymaktadırlar. Bu süreçte deneyimli olan eskilerin görevi ise onlara saha açıp, yanlış da olsa söylediklerini not almak olmalıdır. Nitekim gazetemiz gibi gençleri ön planda tutan ve kendini her daim daha iyiyi bulma yolunda yenileyen kurumlar gönüllü yarışında başı çekmişlerdir. Darısı tüm kurumların başına… Gönüllülüğün profesyonellikle desteklendiği, daha çok gencin hupa altında evlendiği, toplum sayfasında evlilik ve doğum kutlamalarının ölüm ilanlarından hep çok daha fazla olduğu bir gelecek dileğiyle…