Kendimizi tanımlamak, bireyselliğimizi sınırlarla ifade etmek galiba toplum olarak öğreneceğimiz en zor derslerden biri. Özellikle bu toplumda kadın olarak doğmuş isek…
Büyürken gördüğüm kadın figürleri, “önce ailem/kocam/çocuklar, sonra ben” ile yaşıyorlardı. Doğal olarak bana da bu öğretildi. Sanki önce onları memnun ve mutlu etmeliymişim yoksa ben kendimi mutlu edecek ne yaparsam yapayım bir şeyler eksik kalır gibi hissediyordum. Kullandığım bir cümle vardı o zamanlar “Ailemin mutsuzluğu üzerine mutluluk kuramam” diye… Ne ağır bir cümleymiş bu…
Hayat bana ‘kendi mutsuzluğum üzerine de kimseyi mutlu edemeyeceğimi’ öğretti…
Çok uzun yıllarımı aldı bu dersi öğrenmek, hâlâ da öğreniyorum… Odağım başkalarını mutlu etmek üzerine kurulu olduğundan kendimi tanımlamak yerine, başkalarını mutlu etme yollarını daha rahat tanımlayabilir olmuştum. Ki ne yaparsam yapayım onları da istediğim gibi mutlu edebilmek imkânsızdı. Kendimi tanımlamak, nelerden hoşlanırım, neler beni üzer, nelere hoşgörülü davranabilirim, neleri kesinlikle kabul edemem benim için çok net değildi. Sınırlar net olmayınca etrafımdaki insanların benim sınırlarımı tehdit etmesi de kaçınılmaz oluyordu. Ve bu durum benim için belki de en önemli olan ‘güçlü sınırlar yaratmak’ olgusunu öğrenmenin önemini gösteriyordu.
Bu dersi öğrenmenin koşulunun zaman içinde ‘önceliği kendime vermek’de olduğunu gördüm. Eğer ben mutluysam mutluluk verebilirdim. Zor oldu, çünkü önceliği kendine vermek kavramı bana en başta bencillik olarak geliyordu. Bencillik ise toplumda yanlış bir davranış olarak öğretiliyordu bize. Daha sonraları kendime öncelik vermek ile bencillik arasında çok büyük bir fark olduğunu gördüm. Kendime öncelik verme niyetim kendi benliğimi huzur, mutluluk, neşe, kendime sevgi ve saygı gibi duygularla doldurarak bunu başkalarıyla da paylaşabilmekti. Sahip olamadığım hiçbir şeyi başkalarına veremediğimi biliyordum. Başkalarını mutlu etmenin yolunun önce kendini mutlu etmekten geçtiğini çok sonra anladım. İstediğim şey sahip olduklarımı başkalarıyla paylaşabilmekti. Bencillik denemezdi buna… O zaman kendime öncelik vermek tanımım bencil olmaktan ayrışmaya başladı.
En güzel sınır çizen kelime ‘hayır’dır. İstemediğim koşullarda ‘hayır’ı kullandıkça sınırlarımı esnetmeye başladım. Neyi kabul edip neyi edemeyeceğim netleştikçe ve bunu karşı tarafa net bir şekilde aktarmaya başladığımda içimi huzur ve özsaygı kaplamaya başladı. Yıllarca kendimi boş yere üzdüğümü, aslında istediğine ulaşmanın ne kadar kolay olduğunu gördüm. Beni mutlu gören sevdiklerim de mutlu olmaya başladılar.
Ben duyarlı bir yapıya sahibim. Her zaman böyle oldum. Hâlâ sınırlar konusunda çalışıyorum. Bazen sınır çizmek beni çok zorluyor. Çocukluktan gelen sağlam benlik sınırlarım olmadığı için her yaşadığım olayda önce kendimi tanıyorum, sınırlarımı ona göre belirliyorum ve bunu karşımdakilere aktarıyorum.Kendime hep hatırlattığım şey ‘kendime öncelik vermek’ oluyor. Bu benim yaşam dersim. Yaşam dersleri de çok kolay öğrenilemiyor. Ancak bir kez sınırları çizmenin, kendime öncelik vermenin ne demek olduğunu hissettikten sonra bundan vazgeçmek çok zor oluyor.
Bu dünyada sadece başkalarının yararına yaşamıyoruz. Kendi gereksinim ve arzularımızı gerçekleştirmek için de buradayız. Ve eğer bunları yerine getirirsek bundan başkaları da yarar sağlar. Değişim de her zaman bizden başlar ...