İzmir Kitap Fuarı’nda ‘Korku Çağında Edebiyat’ başlıklı panelde konuşma yapma öncesinde yazıyorum bu ayki Şalom yazımı. Şiiri edebiyat değil, başkaldırı sayıyorum. O halde bu ay da kendime başkaldırayım, yazımı yazmak yerine, iki şiir paylaşayım istiyorum.
İlk kitabım ‘Asit ya da İksir’den, kısacık bir şiir, ‘Öyleymiş’:
yaprağım. ezilmişim. ilk görüşüm ölümü. dedemmiş.
soğuk. üşümüşüm. bir el örter üstümü. annemmiş.
çıplağım. vurulmuşum. hissetmiş düştüğümü. kalbinmiş.
soluk. sararmışım. ay sandım gördüğümü. haleymiş.
‘Asit ya da İksir’, ilk gençliğin, aşkların, gelgitlerin kitabı.
Henüz iki gün önce kavuştuğum, on beş gün içinde kitapçılarda yer alacak ‘Senden Öğrendiğim Şarkılar’da, bir oğul babasıyım artık. ‘Klasik Baba’:
azıcık mahzun dursan / boğuk sesiyim fagotun
kederli obuayım / kederlendiğinde
son kuşlar da gitse / sana flüt olurum
davullar gümbedegüm / gülümsediğinde
klasik babayım belki / klasik gitar kadar bildik
kırılan yegâh teli / nihavend tambur taksiminde
çakırkeyif piyano / ansızın melankolik
balaban, tar, garmon / seni her düşündüğümde
burası türkiye radyoları / kekeme çocuklar korosu
arp çalıyordun rüyamda / küçücük ellerinle
isterse otuzbeşbin keman olsun / susturdukları dünya bu
bir çello gibi bekleyeceğim başucunda / vakur, kararlı, sade
Korku çağında, şiirlenin, halelenin, aşklanın. Çocuklara mahcup olmamak için...Çünkü İzmir’de gece vakti yürürken önünden geçtiğim çocuk hastalıkları hastanesinin karşısında seyyar bir oyuncakçı bekliyor, şiirli-haleli-âşık bir adam, çocuklar hiç korkmasınlar diye. Çünkü şiir, yeterince dikkatli bakıp onu hak eden için, her yerde uç veriyor, tomurcuklanıyor, çiçekleniyor.