Azınlık olmanın verdiği bir alışkanlıktır, çoğumuzun günlük hayatta kendi adı dışında kullandığı ikinci bir isim daha vardır. Bu ikinci isim sıkıntılı durumlarda cankurtaran gibidir. Mois’in giremediği konulara, açamadığı kapılara Musa isminde hayali kahraman rahatlıkla girebilir. O Musa etiketiyle çoğunluktan biridir aynı Mois olsa da içinde. Kimse adından dolayı şüphelenmez veya farklı algılamaz. Ya da Handan Bahar isminde bir iş kadını geniş toplumda çok daha rahattır, farklı bir isimde olmak yerine. İletişimde olduğu kimse onu ait olduğu toplumdan dolayı sorgulamaz. Peki, bu hayali karakterler sadece bir isim olarak mı bizimle yaşarlar dersiniz?
Geçtiğimiz hafta katıldığım Weekend For Us etkinliğinde yaptığımız bir aktivite içimizdeki kahramanları ortaya çıkarmak için güzel bir vesileydi. Yirmi dakika gibi bir sürede oluşturacağınız hayali bir kahramanın fiziksel, toplumsal ve psikolojik özelliklerini bir kâğıda not etmek oyunun ilk kuralıydı. Belki de bu sayede o kahramana bir ufak hikâye de ekleyebilirdik. Herkes kahramanını tanıttıktan sonraki aşama ise farklı kahramanları ortak bir oyun içinde yolculuğa çıkarıp onlardan bir hikâye yaratmaktı. Yaratılan tüm karakterler onları yaratanların hayatlarından izdüşümleri yansıtmaktaydı. Çoğumuz belki de olmak istediğimiz yeri veya yaşayamadıklarımızı karakterlerimize yansıtmıştık. Oyun sonrası hikâye için verilen sürenin azlığı bir anlamda hayattaki hikâyelerimizi oluşturmada da nasıl hızlı olmak zorunda olduğumuzu bize göstermekteydi. Küçükken uzun bir yolculuk gibi hissedilen hayatın, yıllar geçtikçe “geldim, neredeyse geliyorum” denilen noktada bir türlü istenilene varılamayan bir yolculuk olduğunu anlatmasıydı. Çevremiz sürekli bize iğne batırırcasına “dinle beni, dinle beni” diye sıkıştırırken bu yoğunlukta geçmiş zaman kavramı çoğu kez ortadan kaybolmaktadır. Bir de bunun üstüne zaman geçtikçe hayattan olan beklentilerimiz değişmekte, herkes başka biri olmak istemektedir. Dede, genç olmanın arzusunda, sevgili evlenmekten endişeli, kadın kocasının monotonluğundan sıkılmış, erkek ise para yetiştirememekten şikâyetçidir. Gündelik koşuşturmaların gizlediği gerçekler azar azar ortaya çıkarken, çoğumuz bunları çözülemez duruma geldiğinde fark edebilmekteyiz. Bu duruma çözüm hayata kısa bir ‘es’ verip olmak istediğimiz kahramanın, küçükten beri hayalini kurduğumuz karakterin neresinde olduğumuzu bir gözden geçirmekle mümkün olabilir.
Yaşam kendi içinde savaş alanını andıran bir tiyatrodur dışarıdan bakınca. İş yaşamımız hep çatışma, muhalefet, çekişme, rekabet gibi kavramlarla örülüdür. Sözler, cümleler bu boşluğu kavramları örtmeye yarayan yegâne destekçimizdir. İçinde yaşadığımız dünya bize saf gerçekliği söyleme lüksünü her zaman vermemektedir. Yarattığımız karakterler böyle durumlarda içimizdeki yalanları zarar vermeden maskelerimiz aracılığıyla etrafımızla paylaşmaktadır. Voltaire; “yalancılık ancak zarar verdiği zaman kusur sayılır, iyiliği dokunduğu vakit ise büyük bir erdemdir” derken belki de yaşadığımız dünyada mutluluğun biraz da yalandan geçtiğini göstermiştir bizlere. Bir düşünsenize, eşlerin birbirine yalan söylemeyi kestiği, toplumda her kurumun şeffaf olduğu, hükümetlerin ekonomik krizin geçici olduğunu söylemediği, doktorun ölüm döşeğinde hastasına umut vermediği bir dünyada yaşadığınızı? Yalan söylemeseydik bu hayatı sürdürebilir miydik sizce? Hayat bir dönme dolap misalidir. Tek gerçek sonunun kötü bittiği ve zamana karşı verilen mücadelenin önceden kaybedilmiş tek mücadele olduğudur. Bilmediğimiz bu yolculukta ancak bildiklerimiz sayesinde ilerleyebiliriz. Bildiklerimizi hatırlamak ve doğru yolu bulmak içinse bazen bir mola verip geriye bakmak bizi çözüme daha yaklaştırır. İçimizdeki sevgi bize doğru yolu zaten gösterecektir. Yıllar geçse de birbirini kalabalıkta bulmayı başaran Albatros kuşları misali insanoğlu da kaderdeki eşini günü gelince bulur. Bir başkası olmak, yaşananlara sitem etmek yerine hayata sımsıkı bağlanıp gülümsemek için sayısız nedenimiz var bu hayatta. Ne olursa olsun her hayat yolculuğu yaşamaya değerdir. Kahramanlarımızın hayallerini gerçekleştirebildiğimiz umut dolu bir hayat dileklerimle…