Ron Brackin’in kaleme aldığı ‘Hamas’ın Oğlu’ adlı kitapta Hamas’ın yedi kurucusundan biri olan Şeyh Hassan Yousef’in oğlu Mosab oldukça çarpıcı açıklamalarda bulunuyor. Kahraman olabilecek iken niye muhbir olmayı seçtiğini anlatıyor. Bu acımasız ve şiddetin egemen olduğu coğrafyada, bir yüzyıldan beri süregelen nefret duygularına karşı sağduyulu bir ses yükselebilecek mi? İsmail el-Banna,1928’de Mısır’da, modern bir İslam topluluğu oluşması amacıyla Müslüman Kardeşleri kurdu. Örgüt kısa bir süre içinde, 1935 yılında, Filistin topraklarında taraftar toplamaya başladı ve Mısır’da üye sayısı yarım milyona ulaştı.
Ramalah doğumlu Mosab Hassan Yousef’in babası Şeyh Hassan Yousef yüksek öğrenimini görmek için Ürdün’e geçtiğinde Müslüman Kardeşler bu ülkede de pek çok taraftar kazanmış ve halkın acılarını dindirmek için uzattıkları yardım eli sayesinde geniş kitlelerin sevgisini kazanmışlardı.
İmam olarak görev gören Şeyh Hassan Yousef kısa sürede Batı Şeria’da itibarlı bir konumuna yükseldi ve 1986 yılında Hebron’da Şeyh Ahmed Yasin’in hareketin lideri olarak seçildiği tarihi bir toplantıya katıldı. Bu toplantıda, molotof kokteyli, taş atılarak, lastik yakılarak mücadele etme, halk isyanını başlatma kararı alındı. Böylece Şeyh Hassan Yousef Hamas’ın yedi kurucusunun arasında yer aldı. Hiçbir şiddet hareketine katılmadığı halde İsrail güçleri tarafından üç kez tutuklandı.
Birinci İntifada döneminde İslami bir örgüt niteliği bulunmayan ve Yaser Arafat’ın lideri olduğu El-Fetih ile Hamas’ın yolları tamamen farklı idi. El-Fetih politik mücadele yolu ile başarı kazanmayı amaçlarken, İsrail’in askeri üstünlüğüne rağmen Hamas, Allah’ın kendilerine verdiği Filistin topraklarının inanç yolu ile elde edileceğine inanıyordu.
El-Fetih tarafından gözaltına alınan Hamas mensuplarının -ki bunların arasında Şeyh Hassan Yousef de vardı- gördükleri işkence İsrail hapishanelerinde Filistinli tutuklulara uygulanan sorgulama yöntemlerinden kat ve kat daha acımasızdı.
1996-1997 yıllarında şiddet eylemleri arttı; bombalı saldırılar, intihar komandolarının eylemleri yaygınlaştı. Şeyh Hassan Yousef’in oğlu Mosab için babası İslam’ın güzel tarafını simgeliyordu, tek bir duayı kaçırmazdı. İnsancıl, alçak gönüllü bir kişiliği vardı. Ne var ki Mosab, bir yandan hiçbir canlıya en ufak bir kötülük yapmaktan aciz olan babasının, diğer yandan terör eylemleri sonucunda tamamen günahsız kadın ve çocuklar dâhil sivil halkın öldürülmesini nasıl onayladığını, ileriki yıllarda, Şeyh Yousef’in bir iç çelişkisi olarak nitelendirecekti.
Mosab, ilk tutuklandığında on yaşındaydı, suçu taş atmaktı. 17 yaşında ise bir İsrailli’yi öldürmek için silah edindi ancak yakalanarak hücreye kondu. Bir süre sonra sorgulama sırasında Shin Bet’in (İsrael Security Agency) bir görevlisi özgürlüğü karşılığında işbirliği önerisinde bulundu.
Mosab muhbir mi olacaktı? İlkin, İsraillilere aktaracağı bilgiler karşılığında onları yok edecek silahları edinmeyi düşündü. Filistinlilerin arasında 500 kadar casusun varlığı bilinmekteydi, bir kısmı da çift taraflı çalışan ajanlardı. Hamas bu ajanları ortaya çıkarmak için hapishanelerde her türden yönteme başvurmaktaydı.
Bir süre sonra Mosab on kişinin bir odada kaldığı daha iyi koşulları barındıran Meggido Hapishanesi’ne nakloldu. Tutukluların televizyon izleyebilecekleri bir bölüm dahi mevcuttu. Ancak bir görevli televizyonun başında beklemekte ve başı açık bir kadın ekrana yansıdığında elindeki perde ile görüntüyü kapatmaktaydı…
Hamas yetkilileri Mosab’tan da şüpheleniyordu, ancak Şeyh Hasan Yousef’in oğlu olması kendisine belli bir dokunulmazlık sağladı. Nitekim Shin Bet’in hizmetine girdiğinde kod adı ‘yeşil prens’ olacaktı. ‘Yeşil’ İslam’dan, ‘prens’ şeyhin oğlu olmasından kaynaklanıyordu.
Mosab, İkinci İntifada döneminde sağladığı istihbaratla, İsrail hedeflerine yönelik intihar eylemleri planlamaktan sorumlu görülen birçok üst düzey Filistinlinin tutuklanmasına neden oldu; bunlar arasında El Fetihli Tanzim lideri, halen İsrail’de cezaevinde bulunan Merwan Barghouti de yer alıyordu.
On yıl boyunca İsrail istihbaratı için çalıştıktan sonra, 2007 yılında Batı Şeria’yı terk ederek California’ya yerleşti.
2010 yılında Ron Brackin’in kaleme aldığı ‘Son of Hamas’ (Hamas’ın oğlu)’nda serüvenini anlatan Mosab amacının şiddete son vermek, insanların yaşamını kurtarmak, barışı sağlamak olduğunu ve eylemlerini para karşılığında değil ideolojik ve dinsel nedenlerle gerçekleştirdiğini savundu. Hatta barışın gerçekleşeceği gün Filistin topraklarına döneceğini söyleyen Mosab kendisini gelecekte neyin beklediğini bilmediğini belirtirken korkmuyor, bölgedeki gelişmelerle ilgili görüşlerini http://www.sonofhamas.com’da yayınlamayı sürdürüyor.
Mosab’ın dengesiz bir kişiliği olduğu ortada; bir ‘kahraman’ olabilecek iken ‘muhbir’ olmayı seçti. Kitabı okuduğumda doğru veya yalan, aktarmakta bile çekindiğim pek çok çarpıcı olayla karşılaştım. Bir yorumda bulunmak istemiyorum. Ancak bu acımasız ve şiddetin egemen olduğu coğrafyada, bir yüzyıldan beri süregelen nefret duygularına karşı sağduyulu bir sesin nasıl yükselebileceğini, Hamas, Filistin Özerk Yönetimi ve İsrail arasındaki çözümsüz görülen sorunların nasıl çözümlenebileceğini merak ediyorum.